Özgür-Der Antalya'da Yeni Dönem Seminerleri Başladı
Özgür-Der Antalya Temsilciliği’nin yeni dönem seminerlerin ilki gerçekleştirildi.
Seminerin açılış konuşmasını Özgür-Der Antalya Temsilcisi Barış Hoyraz yaptı. Hoyraz konuşmasında insanoğlunun kendini tanımaya başladığından beri 'Ben neyim?, 'Nereden geldim?', 'Niçin varım?, 'Nereye gideceğim?' gibi sorulara cevap bulmaya çalıştığından, beşer aklının bu sorular karşısında hep bocalayıp durduğundan, felsefenin ise bu konuda farklı cevaplar ürettiğinden bahsederek, Allah'ın bizleri boşuna yaratmadığını Duha 38-39 ve Zariyat 56 ayetlerinden örnek vererek açıkladı:
"Biz gökleri, yeri ve bunlar arasında bulunanları, oyun olsun diye yaratmadık. Onları sadece gerçek bir sebeple yarattık. Fakat onların çoğu bilmiyor."
"Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım."
Hoyraz konuşmasında, bizlerin de Müslümanlar olarak bu dünyada sorumluluklarımız ve amaçlarımızın olduğunu, bu doğrultuda hayatımıza yön vermemiz gerektiğini, yaptıklarımızdan ve imkanlarımız olduğu halde yapmadıklarımızdan dolayı ahiret gününde sorguya çekileceğimizi hatırlattı. Ayrıca her insanın bir işi yaparken bir hedefinin, amacının olduğunu, eğer insanların amaçları yoksa başarıya ulaşmalarının da imkansız olacağını, bizlerin de bir STK olarak belirli amaçlar, hedefler ilkeler etrafında toplanmış bireyler olduğumuzu, Müslümanlar olarak Allah'ın rızasını kazanmak için de hedeflerimiz doğrultusunda birlik ve beraberlik içinde hareket etmemiz gerektiğini söyledi. Hoyraz daha sonra Özgür-Der Antalya Temsilciliği'nin genel işleyişi hakkında bilgi verdi. Hoyraz önümüzdeki dönemde yapılması planlanan faaliyetler ve etkinlikler hakkında bilgi vererek, yeni dönemin hayırlı olması temennisinde bulundu ve yılın ilk seminerinin Yunus Elmas ve İlyas Çetinkaya'nın sunumlarıyla başlayacağını, kendilerine şimdiden teşekkür ettiğini belirtti.
Yunus Elmas genel olarak, İslami camia içerisinde "İstişarenin Gerekliliği ve Münazara (Tartışma) Adabı" üzerine sunumunu gerçekleştirdi.
Elmas sunumunda Peygamber efendimizin Hendek savaşı öncesinde ki istişaresini örnek gösterdikten sonra, bilmediği halde biliyor iddiasında olmak, herkese akıl verip kimseden fikir sormamak ciddi bir hastalık olduğunu söyledi. Bunun şişirilmiş bir egoya işaret ettiğini ve maalesef bunun günümüzde yaygın bir hastalık olduğunu belirtti. Günümüz insanın kendi kusurlarının kendisinin görmediğinden, gösterene de öfkelenmemizden dolayı onları tamir edemediğimizi veya düzeltemediğimizi söyledi.
Sunumun devamında dinlemek yerine konuşmayı, öğrenmek yerine öğretmeyi, bilmiyorum yerine sen bilmiyorsun demeyi tercih ettiğimizi söyledi. Bunlardan kurtulabilmek için ise yeniden muhasebeye ihtiyacımızın olduğu ''tek doğru benim'' yanlışından kurtulmak için ise istişareye sözü bal ile dahi olsa kesmeden dinlemeye ve birbirimize güvenmeye ihtiyacımızın olduğunu söyledi.
Elmas, aramızda ki kardeşliği arttırması, hakikate ulaşma ve birbirimize hakkı ve sabrı tavsiye etme yolunda fırsat olması gereken sohbetlerimiz, istişarelerimizin ne yazık ki kısır tartışma ortamları yüzünden içine düşüp te bir türlü çıkamadığımız bataklıklara dönüştüğünü söyledi.
Son olarak sunumunda tartışma adabı üzerine değinen Elmas: ''Üslubu beyan ayniyle insandır'' sözünü paylaştıktan sonra insanın kişiliği, karakteri, değerinin konuşmasına ve konuşmasında tercih ettiği üsluba ve ifade tarzına yansıyacağını söyledi. Bu açıdan topluma örnek olması gereken bizlerin üslubumuza özelliklede insanların kendilerini kaybettikleri tartışma ortamlarında ki üslubumuza çok dikkat etmemiz gerektiğini söyledikten sonra sunumunu sonlandırdı.
Sonraki sunumu İlyas Çetinkaya gerçekleştirdi. Çetinkaya sunumunda Türkiye de ki İslami camialar olarak biz Müslümanların genel zaafları ve Müslüman olarak bizlerin sorumlulukları üzerinde durdu.
Çetinkaya Zariyat 56 ayetini paylaştıktan sonra: ''Ben insanları ve cinleri ancak bana kulluk etsinler diye yarattım. 'Bu ayeti kerimede insanın en önemli görevinin ibadet etmek olduğunu, ibadet etme ihtiyacının fıtri bir ihtiyaç olduğunu söyledi. İbadetlerde de asıl olan şeyin ihlas olduğunu ve maalesef günümüz Müslümanları olarak bizlerin de, bu konuda ciddi eksikliklerimiz olduğunu vurguladı.
Çetinkaya; Allah'ın koymuş olduğu sınırlar içerisin de yapılan her iş, söz ve fiil ibadet olduğunu. Günümüz Müslümanları olarak bizler, yapmış olduğumuz her fiili (her ibadeti) ihlaslı bir şekil de yapamadığımızı, bazen hizmet edelim, faaliyet üretelim derken dinin önemsediği temel kulluk vazifelerimizi ihmal ettiğimizi veya yaptığımız fiillerin bir kısmını öne çıkarıp bir kısmını geri plana atabildiğimizden bahsetti ve devamında:
''Cuma namazına verdiğimiz değeri Müslümanların birbirleriyle olan ilişkilerine vermediğimizi, sosyal faaliyetlere verdiğimiz ehemmiyeti ilmi faaliyetlere vermediğimizi. Bu ve buna benzer problemlerimizin, Allah'ın bizim işlerimize bereket vermesinin önündeki en büyük engellerin olduğunu unutmamamız gerektiğini söyledi. Yine yapılan işleri büyük ve küçük olarak reddede bildiğimizden oysaki Allah için yapılan hiçbir işin küçük olmadığını, Peygamberi ifadeyle ''Yarım hurma dahi olsa kendinizi ateşten koruyun.'' hadisini iyi anlamamız gerektiğini söyledi.
İslam davasına hizmet etmek istiyorsak ilk yapmamız gereken hasletin Kur'an'a teslimiyetçi bir yaklaşımla yaklaşmak olduğunu söyledi.
Aceleci olmamamız gerektiğini, bunun bizi önyargılı olmaya sevk edeceğini, gevşeklik göstermememiz gerektiğini, yapacağımız işleri kısa süreli değil uzun süreli, zamana yayarak sabırlılık içerisinde tatbik etmemiz gerektiğini neme lazımcılıktan uzak olmamız gerektiğini ve günlük işlerimizde yapılacak işleri birbirimizden beklemeksizin üstümüze düşeni yerine getirmemiz gerektiğini söyledi.
''Müslüman olmamız; hayatın tümüyle ilgilenmemiz, hayatın bütün alanlarında İslami kimliğimizle var olmamız demektir.'' diyen Çetinkaya öncelikli görevimizin kulluk olduğunu söyledi. İlkin kulluğumuz Kuran'da geçtiği üzere tağutları ve tuğyanı reddetmeyi gerektirdiğini, sahih itikat temelinde Müslümanlarla beraber olmayı gerektireceğini belirtti.
Son olarak; Yaşadığımız dünya da kuşatıcı bir cahiliye etkisi mevcut olduğunu, buna karşı koymak için sahih ve güçlü bir kimliğimizin olmasının yanında seninle birlikte yürüyen Müslüman kardeşine de ihtiyacının olduğunu söyleyen Çetinkaya. Eğer sen hayatını Müslüman kardeşin ile kuşatmaz isen, seküler hayatın akışı içerisinde kimliksizleşir kaybolup gideceğinden bahsettikten sonra sunumunu sonlandırdı.
Sunumların ardından çeşitli konular üzerinde fikir alışverişinde bulunuldu.