Özgür-Der Antalya: Zulme Seyirci Kalma!
Antalya Özgür-Der Temsilciliği 3 Ocak 2010 Pazar günü hak ihlalleriyle ilgili bir basın açıklaması yaptı. 13:30’da Kapalı Yol Havuz yanında gerçekleştirilen basın açıklaması Vedat Çetinkaya tarafından okundu.
Basın açıklamasında geçtiğimiz günlerde "İmkan-Der yöneticileri Nuray Canan Bezirgan ve eşi Ömer Bezirgan'ın Kumkapı'daki Yabancılar Şube'de emniyet güçleri tarafından darp edilip hakarete maruz bırakılmaları", "İslami kimliğinden ötürü askerlik yapmayı kabul etmeyen ve bu nedenle geçtiğimiz hafta yeniden tutuklanarak askeri cezaevinde işkence gören Enver Aydemir", "Başörtüsü yasağı", "Gazze saldırılarının 1. yıl dönümü ve Gazze'ye giden konvoya izin vermeyen Mısır" konuları üzerinde duruldu.
Sorumlular Cezalandırılsın!
Özgür-Der Antalya Temsilciliği tarafından düzenlenen basın açıklamasında, yabancılar şubesinde Nuray Canan Bezirgan ve Ömer Bezirgan'a yapılanların insanlık dışı olduğu belirtilerek, İçişleri Bakanı Atalay'ın sorumluların cezalandırılması istendi ve şu açıklamaya yer verildi:
"Sayın Atalay, Kumkapı'daki Yabancılar Şubesi'nde yaşananlar işkenceci, buyurgan devletin açık bir tezahürüdür. Yaşanan uygulamalar insan onur ve haysiyetine karşı işlenen açık bir insan hakları ihlalidir. Ortada doğrudan sorumluluğunuz altındaki bir kurumda yaşanan hukuksuz bir uygulama söz konusudur. Bu olayın faillerinin cezalandırılarak, açığa alınmasını istiyoruz."
Mültecilere İnsan Gibi Davranılsın!
Basın açıklamasında İmkan-Der yöneticilerine rahatlıkla darp girişiminde bulunabilen yabancı şubede bulunan polislerin mültecilere nasıl davranabilecekleriyle ilgili olarak da şu ifadelere yer verildi:
"Bir sivil toplum kuruluşu olan İmkan-Der yöneticilerine bu tarz tavırlar takınmaktan çekinmeyen zihniyete sahip kişilerin vatandaşlık statüleri bulunmayan, yasal hakları konusunda bilgisiz ve savunmasız mültecilere nasıl davrandıklarını, davranabileceklerini de ayrıca tahmin edebileceğinizi düşünüyoruz. Bu vesileyle başta Çeçen kardeşlerimiz olmak üzere, Türkiye'ye sığınmış mültecilerin maruz kaldıkları kötü muamelelere son verilmesi için gerekli adımların atılmasını ve insanlık onuruna yakışmayan şartlarda barındırılan tüm mültecilerin durumlarının düzeltilmesi için acil tedbirlerin alınmasını talep ediyoruz!
"Enver Aydemir'e Özgürlük!
Bilindiği üzere İslami kimliğinden ötürü askerlik yapmayı kabul etmeyen ve bu nedenle geçtiğimiz hafta tutuklanan Enver Aydemir, cezaevi komutanı, askeri personel, kışkırtılmış tutuklu ve mahkûmlar tarafından falakaya yatırmak, toplu olarak dövmek, soğukta çıplak bırakmak şeklinde işkencelere maruz bırakılmış ve başvurulara rağmen Adli Tıp'a gönderilmesine izin verilmemişti. Bununla ilgili olarak şu ifadelere yer verildi:
"Başta Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi olmak üzere Türkiye'nin altına imza attığı sözleşmelerin, zorunlu askerlik dayatmasına izin vermemesine ve AİHM'in "zorla askerlik" yaptırılan şahıslarla ilgili olarak Türkiye Cumhuriyetini tazminat ödemeye mahkum etmesine karşın, uluslararası kurallar hiçe sayılarak askerlik, üniforma ve silah dayatmasının sürdürülmesi tam bir hukuksuzluk durumudur. İnancı ve kanaatleri nedeniyle askerlik yapmayı kabul etmeyen kişilere yönelik devletin tutumu açıkça insan hakları ihlalidir."
Zorunlu Askerliğe Hayır!
Basın açıklamasında zorunlu askerliğe ve zorunlu ilköğretime de değinildi. Zorunlu kılınan her şeyin amacının tek tip insan modeli yetiştirmek olduğunun altı çizildi.
"Rejim, kitlelerin tektipleştirilerek sürüleştirilmesi üzerine kurulmuş ve muhafazakar kadrolar eliyle revizyona tabi tutulup sürekli yaşatılmaya çalışılmaktadır. "Zorunlu İlköğretim" ve "Zorunlu Askerlik" halkımızı insani bilincinden uzaklaştırmak, kimliksizleştirmek, kişiliksizleştirmek üzere oluşturulan süreçlerdir. Her vatandaşın hayatının ilk yirmi kusur yılı bu iki zorunluluk altındadır. Bu zorunluluklar insan haysiyetini ortadan kaldırmayı ve rejime kul-köle üretmeyi amaçlayan uygulamalarla doludur. Halkını tehdit ve tehlike gören oligarşik bürokrasinin, toplumun beynini yıkayıp, düşünmeyen, sorgulamayan, yalnız görev ve yükümlülükleri bulunan kolay yönetilen "Tektip Bir Toplum Üretme Projesidir."
"Zorunlu Askeri Eğitimini kabul etmeme yani "Vicdani Red", bu kapsamda temel insan haklarındandır. Vicdani red hakkı, günümüzde Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu ve Avrupa Parlementosu tarafından da temel insani hak olarak kabul edilmiştir. Anayasanın amir hükümleri gereği vicdani red hakkına herkes sahiptir."
Başörtüsü Zulmü Unutturulamaz!
Basın açıklamasında başörtüsü zulmü ile ilgili yaşanan olaylara dikkat çekilerek, şu ifadelere yer verildi:
"Başörtüsü yasağını AKP iktidarı görmezden gelse de biz unutmadık ve unutturmayacağız. Dini, etnik ve kültürel tüm ayrımcılıklar ve kısıtlamalar ortadan kalkıncaya kadar meydanlardaki mücadelemiz devam edecektir."
Gazze Yalnız Değildir!
Son olarak Gazze'ye İsrail tarafından yapılan saldırıların 1. yıldönümüyle ilgili açıklamaya yer verildi. Açıklamada İsrail'in halen zulümlerine devam ettiği ve Mısır'ın da İsrail'in ekmeğine yağ sürdüğüne değinildi.
"Müslümanın müslümana zulmetmesi anlaşılmaz bir durumken, tüm dünya Mısır'ı tavrı yüzünden kınarken Mısır'ın yardım konvoyuna geçiş izni vermemesi çok üzücüdür. Tüm olanlara rağmen Gazze halkı direnerek bizlere örnek olmayı sürdürmektedir. Bizler her zaman Gazze halkının yanında olduğumuzu belirterek onları selamlıyoruz."
Basın açıklamasına katılanlar "Enver Aydemir'e Özgürlük", "Okulda, Sokakta Kışlada Militarist Tahakküme Son", "Kemalizmin Değil Rabbimizin Kuluyuz" yazılı dövizleri taşıdılar.
Basın açıklamasında "Militarist bataklık kurutulsun!", "İnsanlık onuru İşkenceyi yenecek!", "Ne mutulu kardeşim diyene!", "Üzülme gevşeme Allah bizimle!", "Enver Aydemir yalnız değildir!", "Yaşasın küresel intifada!" sloganları atıldı.
7 Şubat 2010 saat 13:30'da yine bu meydanda buluşacaklarını ifade ederek, basın açıklamasını sona erdirdiler.
Basın açıklamasının tam metni:
Başbakanımız her fırsatta "İnsan Hakları İhlalleri" konusunda AKP hükümetinin sıfır toleransa sahip olduğunu iddia ediyor. Ancak günlük hayatta devlet aygıtının dişlileri, halkın insan onur ve haysiyetini öğütmeye devam ediyor.
Yaşadıkları ülkelerde de katliamlardan kurtulup ülkemize sığınan Çecen ve Filistinli Mazlum kardeşlerimiz terörist devletlerin talebi ile sınır dışı edilmektedir. İşkence konusunda sıfır toleransa sahip olduğunu beyan eden hükümetin İçişleri bakanına bağlı yabancılar şubesinde, insanlık dışı muamele yapılmaktadır.
Üstelik bu kötü muamele bu ülkeye sığınmak zorunda kalanlarla da sınırlı değildir. Mültecilerin insani ihtiyaçları ile ilgilenen sivil toplum kuruluşları ve insan hakları savucuları da baskı altına alınmaya çalışılmaktadır. Geçtiğimiz hafta son olmasını umut ettiğimiz bir hadise yaşadık. İmkan-Der Genel Başkanı Nuray Canan Bezirgan ve dernek Genel Sekreteri Ömer Bezirgan 29 Aralık 2009 Salı günü tedavisi engellenen bir Çeçen ailenin durumunu görüşmek üzere gittikleri İstanbul Kumkapı'da bulunan Yabancılar Şubesi'nde polislerce darp edilmişledir. Sayın Atalay, Kumkapı'daki Yabancılar Şubesi'nde yaşananlar işkenceci, buyurgan devletin açık bir tezahürüdür. Yaşanan uygulamalar insan onur ve haysiyetine karşı işlenen açık bir insan hakları ihlalidir. Ortada doğrudan sorumluluğunuz altındaki bir kurumda yaşanan hukuksuz bir uygulama söz konusudur. Bu olayın faillerinin cezalandırılarak, açığa alınmasını istiyoruz. Bir sivil toplum kuruluşu olan İmkan-Der yöneticilerine bu tarz tavırlar takınmaktan çekinmeyen zihniyete sahip kişilerin vatandaşlık statüleri bulunmayan, yasal hakları konusunda bilgisiz ve savunmasız mültecilere nasıl davrandıklarını, davranabileceklerini de ayrıca tahmin edebileceğinizi düşünüyoruz.
Bu vesileyle başta Çeçen kardeşlerimiz olmak üzere, Türkiye'ye sığınmış mültecilerin maruz kaldıkları kötü muamelelere son verilmesi için gerekli adımların atılmasını ve insanlık onuruna yakışmayan şartlarda barındırılan tüm mültecilerin durumlarının düzeltilmesi için acil tedbirlerin alınmasını talep ediyoruz!
Yaşadığımız ülkede siyaset ne yazık ki yalan ve hile üzerine inşaa edilmektedir. Biz işkence ve insan hakları konusundaki olumlu beyanlarınıza inanmak istiyoruz ancak somut fiille desteklenmeyen beyanın bir hükmünün olmadığı ortadadır. İşkence ve işkenceciler hala birer gerçek olarak meydanda durmaktadır.
Rejim, kitlelerin tektipleştirilerek sürüleştirilmesi üzerine kurulmuş ve muhafazakar kadrolar eliyle revizyona tabi tutulup sürekli yaşatılmaya çalışılmaktadır. "Zorunlu İlköğretim" ve "Zorunlu Askerlik" halkımızı insani bilincinden uzaklaştırmak, kimliksizleştirmek, kişiliksizleştirmek üzere oluşturulan süreçlerdir. Her vatandaşın hayatının ilk yirmi kusur yılı bu iki zorunluluk altındadır. Bu zorunluluklar insan haysiyetini ortadan kaldırmayı ve rejime kul-köle üretmeyi amaçlayan uygulamalarla doludur. Halkını tehdit ve tehlike gören oligarşik bürokrasinin, toplumun beynini yıkayıp, düşünmeyen, sorgulamayan, yalnız görev ve yükümlülükleri bulunan kolay yönetilen "Tektip Bir Toplum Üretme Projesidir." Bir anlamda bu projeyi ortadan kaldırma iddiası ile İktidara gelen AKP Hükümetinin artık somut adımlar atmasının vakti gelmiştir.
Bu çerçevede körpe yavruların teslim edildiği okullardaki kışla düzenine son verilmesini istiyoruz. Bu çerçevede bir beyin yıkama ve çocuk istismarı faaliyeti olan "And İçme Törenlerine" de son verilmelidir. Çocukları and içmeye ve tam kavramaları mümkün olmayan kavramlar için varlıklarını feda etmeye zorlamak evrensel tanımıyla apaçık çocuk istismarıdır. Mutluluk veya bedbahtlık bir kavme mensup olmak veya bir ülkenin vatandaşı olmakla iliştirilemiyecek kavramlardır.
Zorunlu ilköğretimden sonra tek tipleştirme ve sürüleştirme faaliyeti zorunlu askerlik uygulaması ile doruk noktasına ulaşmaktadır. Yaşadığımız çağda milli sınırların savunulması işi olan askerlik, uzmanlık gerektiren yüksek teknolojinin hakim olduğu profesyonel bir meslektir. Asker ocaklarına toplanan gençlere, gerçekte askerlik eğitimi verilmediği ortadadır. Gençlerin en verimli çağları, insan onur ve haysiyetine yaraşmayan uygulamalar altında heba edilmektedir. Yaşanan süreç gençlerin kimliksizleştirilmesi, kişiliksizleştirilmesi ve rejime köle edinilmesi sürecidir. En temel insan haklarından birisi de yasam şartlarını belirleme hakkıdır. Zorunlu Askeri Eğitimini kabul etmeme yani "Vicdani Red", bu kapsamda temel insan haklarındandır. Vicdani red hakkı, günümüzde Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu ve Avrupa Parlementosu tarafından da temel insani hak olarak kabul edilmiştir. Anayasanın amir hükümleri gereği vicdani red hakkına herkes sahiptir. Ancak gerekli iç yasal düzenlemelerin yapılmamasından güç alan oligarşik bürokrasi vicdani red hakkını kullananları işkenceye tabi tutmaktadır. İşlenen bu insanlık suçlarının ve işkencenin birinci dereceden sorumlusu iktidar erkini ellerinde tutanlardır.
Enver Aydemir'de İslami kimliğinden ötürü askerlik yapmayı kabul etmeyen, üniforma giymeyi ve silah altına alınmayı reddeden ve bu tercihinden ötürü başka pek çok vicdani retçi gibi zorunlu askerlik dayatmasının, zulmünün mağduru bir insandır. Başta Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi olmak üzere Türkiye'nin altına imza attığı sözleşmelerin, zorunlu askerlik dayatmasına izin vermemesine ve AİHM'in "zorla askerlik" yaptırılan şahıslarla ilgili olarak Türkiye Cumhuriyetini tazminat ödemeye mahkum etmesine karşın, uluslararası kurallar hiçe sayılarak askerlik, üniforma ve silah dayatmasının sürdürülmesi tam bir hukuksuzluk durumudur. İnancı ve kanaatleri nedeniyle askerlik yapmayı kabul etmeyen kişilere yönelik devletin tutumu açıkça insan hakları ihlalidir. Militarizmin adeta kafaları, kurumları, yasaları kısacası tüm sistemi teslim aldığı Türkiye'de askerlik yapmayı kabul etmeyen insanlara yönelik yapılan dayatmalar, zulümler, hapis, dayak ve işkence uygulamalarıyla boyutlanmakta ve tipik bir devlet terörüne dönüşmektedir.
Enver Aydemir'in annesi ve eşi de başörtülüdür. Allah'ın emri gereği başörtüsünü takan annelerine, kardeşlerine, eşlerine kamusal alan yasaklanan gençler, hangi hakla kamu hizmetine zorunlu tutulabilinir. Başörtüsü yasağı tüm acımasızlığı ile devam ediyor, silahlı bürokrasi gerekçe gösterilerek bu yasak görmezden gelinemez. Başörtüsünden dolayı Müslüman bayanların kamusal alanlarda ayrımcılığa tabi tutulması hukuk dışıdır. Halkın bir kısmının kamusal alanda yok sayılması vatandaşlık hukukunun ve insan haklarının açıkca ihlalidir. Eşit öğrenim ve çalışma hakkını engelleyen tüm ilkel yasaklar ortadan kalkmadan hukuk devletinden asla bahsedilemez.
İnsan haklarına, hukuka, insan onuru ve haysiyetine karşı açık bir saldırı olduğunu düşündüğümüz bu dayatmaları kınıyor, Enver Aydemir'in haklı mücadelesini desteklediğimizi duyuruyoruz. Meclisi ve Hükümeti vakit geçirmeksizin bu zalimane uygulamaya son verecek düzenlemeleri yapmaya çağırıyoruz. Militarist zihniyetin ve işleyişin vazgeçilmez bir aracı olan zorunlu askerlik uygulamasının kaldırılmasını talep ediyor; onun ayrılmaz bir parçası olan hapis ve işkence zulmünü lanetliyoruz.
Başörtüsü yasağını AKP iktidarı görmezden gelse de biz unutmadık ve unutturmayacağız. Dini, etnik ve kültürel tüm ayrımcılıklar ve kısıtlamalar ortadan kalkıncaya kadar meydanlardaki mücadelemiz devam edecektir.
Yine zulmün sadece ülkemizde değil tüm dünyada olduğu gerçeği içimizi acıtsa da 27 Aralıkta 2009 da İsrail'in Gazze'ye saldırmasının üzerinden tam 1 yıl geçti. İsrail ordusunun Gazze'deki sivil halka fosfor bombası ve birçok kimyasal silah kullanarak 500'ü çocuk 1500 kardeşimizi katletmesi bizi çok üzmüştü. Aradan bir sene geçmesine rağmen İsrail'in yakıp yıktığı Gazze'ye ambargo uygulaması ayrı bir işkenceyken bu zulme Mısır'ın da ortak olması ne yazık ki çok daha vahimdir. Bizler aynı peygambere iman etmiş ve aynı kıbleye yönelmişken nasıl oluyor da zulme uğrayan kardeşimize biz de aynı şekilde davranabiliyoruz. Bu noktada Mısır'ı adaletli olmaya ve İsrail'in kuklası olmaktan vazgeçmeye çağırıyoruz. Buradan şu sonuç çıkıyor: Mısır eğer İsrail'e yardım etmezse Gazze'de başarılı olamayacaktır. Müslümanın müslümana zulmetmesi anlaşılmaz bir durumken, tüm dünya Mısır'ı tavrı yüzünden kınarken Mısır'ın yardım konvoyuna geçiş izni vermemesi çok üzücüdür. Tüm olanlara rağmen Gazze halkı direnerek bizlere örnek olmayı sürdürmektedir. Bizler her zaman Gazze halkının yanında olduğumuzu belirterek onları selamlıyoruz.