Özgür-Der Antalya: Darbeciler “Yaş’da” Terfi Ettirilmesin!
Özgür-Der Antalya Temsilciliği bugün gerçekleştirdiği basın açıklaması ile gündemi değerlendirdi. Antalya Kapalı Yol Havuz yanında gerçekleştirilen basın açıklamasını grup adına Ayten Çetinkaya tarafından okundu.
Basın açıklamasında "Başörtüsüne özgürlük", "Vakit Gazetesi yazarı Ahmet Karahasanoğlu'na verilen para cezası ", "YAŞ toplantılarında darbecilerin terfilerinin engellenmesi", "12 Eylül'de yapılacak referandum" konuları üzerinde duruldu.
Basın açıklamasının tam metni:
Sayın basın mensupları, hak ve özgürlükler konusunda desteklerini esirgemeyen sevgili dostlarımız. Özgür-Der Antalya Temsilciliği adına hepinize hoş geldiniz diyorum.
Biz Müslümanlar, zulüm devam ettiği müddetçe, zalimin karşısında yılmadan, yıkılmadan, eğilmeden her seferinde "hakkı" söylemeye devam edeceğiz. "Hakkın" olduğu yerde sinmenin, korkmanın ve yorulmanın olmayacağını çok iyi biliyoruz.
"Haksızlıklar" karşısındaki hak arama mücadelemiz için bu gün yine burada toplanmış bulunuyoruz. Başörtüsüne karşı yasak ve baskılar halen devam ediyor. "Başörtülü kadınların her alandaki bütün haklarını elde etmesi gerektiği" talebimizi açık ve net bir şekilde tekrar ortaya koyuyoruz. On milyonlarca insanın Müslüman kimliğinin inkârı anlamına gelen başörtüsü yasağı zulümdür, işkencedir, insanlık dışı bir uygulamadır. Yasağın her alanda devam ettirilmesini şiddetle kınıyoruz.
12 eylül cunta anayasasındaki değişiklikler ilginç bir tesadüfle yine 12 Eylül'de bir referandumla oylanacak.
Halkoyuna sunulan değişiklik paketi halkımızın özgürlük ve adalet taleplerini karşılamaktan çok uzak, ancak cuntanın faşizan baskısına ve oligarşik dayatmalara karşı atılan bu minik adımı gelecek için bir umut ışığı olarak değerlendiriyoruz. Cuntacı zihniyetin inşaa ettiği zindanın duvarında açılan bir gedik olarak değerlendiriliyor, bu gedikten alınan nefes ve umutla bir gün faşist oligarşik saltanatın yok olacağı ümidiyle çok yetersizde olsa bu değişiklik paketini destekliyoruz.
Bu kadar çok eksiği olan ve sadece bir nefes payı bırakan bir pakete evet dememek 12 eylül cunta anayasasını % 90 üstü bir oranla onaylayan 12 Eylül neslinin vebaline ortak olmak, Kenan Evren'i cumhurbaşkanı seçen halkın seçimi tasdik etmek değil mi? Bu halk oylamasında cunta anayasasında yapılmak istenen iyileştirmelere hayır demek cunta düzeninin işkence hanelerini, idam sehpalarının meşruluğunu onaylamak anlamına gelmiyor mu?
Peki bu paket bu haliyle bu topraklarda yaşayanların bütün engellerini ortadan kaldırmaya yeter mi? kesinlikle Hayır. Ancak yetersizde olsa en azından sivil bir adım ve sivilleşmeye bir yöneliş işareti.
13 Eylül sabahı itibariyle evetle geçtiğini varsaydığımız bu paket, çatışmaları sona erdirmeye; akan kanı durdurmaya; anadilde eğitimi serbest bırakmaya; başörtülü kadınların önündeki engelleri kaldırmaya; Alevilerin isteklerini karşılamaya; insanların inançları doğrultusunda yaşamasını sağlamaya; kürt halkının sorunlarını çözmeye; azınlıkların haklarını korumaya; hukukun üstünlüğünü sağlamaya; herkesin tüm yurttaşlık haklarını vermeye; kadın ve çocuklar için pozitif ayrımcılığı uygulamaya; emekçilerin haklarını teslim etmeye kısaca gasp edilen bütün haklarının iade edilmesine yetecek mi? Yetmeyecekse nasıl evet diyeceğiz?
Tabi ki yetmeyecek…
Ama başlangıç olacağı için.
Umutlarımızı geleceğe taşıyabilmek için evet diyeceğiz.
Derin güçlerin bir daha asla bizi görünür görünmez hücrelere tıkıp, bedenimizi ve ruhumuzu incitmesine izin vermemek için evet diyeceğiz.
Yetmez ama evet diyeceğiz.
Ülkemizde ciddi bir sorun yaşanmaktadır. İçinde bulunduğumuz günlerde, terör olayları artmış, sokaklarda infialler patlak vermiştir. Taraflar oluşturulmakta ve bu taraflar birbirlerine düşman ilan edilmektedir. Ülkenin içerisindeki etnik yapı, etnik bir kırılmaya doğru sevk edilmektedir. İnsanlar ve toplum bir çatışma ortamına doğru yönlendirilmekte, bu çatışmanın meydana gelmesinin şartları profesyonelce ortaya konulmaktadır.
Ulus devlet anlayışı ve bu devlet anlayışına kaynaklık eden batılı toplum modeli esasta ülkenin içinde bulunduğu bu sıkıntıların ana kaynağıdır. Tarafların her birinin de düşünce ve eylem atmosferini bu ulus devlet modeli şekillendirmektedir. Ana değerlerin inkârı, ilahi ilkelerin göz ardı edilmesi üzerine kurulu olan bu anlayış farklı etnik yapılarda değişik isimler ve sloganlar kullansa da kaynak ve hedefler açısından birbirinin tek yumurta ikizidirler.
Evrensel ve bölgesel barış, ancak ilahi mesajın çerçevesinde gerçekleşebilir. Ona sırt dönüp, onun öğretisine ulaşılacak olan yer, bir fesat ve kaostan başka bir şey olmayacaktır. Ülkemiz insanı ve insanlık, üretilmiş gayri ilahi çözümlerin sorunun kaynağı olduğunu fark ettiği an, bu sorunların çözümüne yönelme imkanı da bulmuş olacaktır.
Bugün başlayıp, 4 Ağustos 2010 tarihinde sona erecek olan Yüksek Askeri Şura (YAŞ) toplantısı darbecilikle ve cuntacılarla hesaplaşma açısından bir samimiyet ve tutarlılık testi, belki de bir dönüm noktası olacaktır. Bilindiği üzere YAŞ hemen her yıl inancından dolayı orduyla ilişkisi kesilen, yargısız infaza maruz kalan ordu mensuplarının sayısı dolayısıyla kamuoyu gündemine gelmektedir. Bu yıl ise YAŞ toplantısı ve kararlarının özellikle darbecilik şüphelisi ordu personelinin durumu dolayısıyla merak uyandırdığı açıktır.
Halktan aldığı yetkiyi kullanmayan, kullanma çabası içine girmeyen siyasi kadroların bugüne kadar militarizmin ülkeyi teslim almasında en az askerler kadar sorumlu oldukları hiç tartışılmaz. Bu noktada son yıllarda gelişen militarizmi zayıflatmaya yönelik girişimlerin tutarlı bir tarzda sürdürülmesi açısından bu yılki YAŞ toplantısı önem arz etmektedir. Bu yüzden Başbakan'ı YAŞ'ta darbecileri kollayan bir tutuma şerh düşerek de olsa imza atmamaya, Cumhurbaşkanı'nı ise bu tarz bir dayatmaya onay vermemeye çağırıyoruz!
Militarist cephenin Vakit gazetesini susturma çabaları hız kesmeden devam ediyor. 312 General davasında faizleriyle birlikte 1,8 milyon liralık tazminat kararı, Dağlıca baskını hakkında kamuoyu zihninde biriken soruları gündeme taşıdığı için yazı işleri müdürünün 2 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırılması örneklerinin ardından, Vakit'i susturma yolunda bir adım da Ankara 2. Asliye Ceza Mahkemesinden geldi. Ankara 2. Asliye Ceza Mahkemesinde görülmekte olan 3 davada yargılanan Vakit Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Ahmet Karahasanoğlu, ifadesi bile alınmadan mahkûmiyete çarptırıldı.
Vakit gazetesine Ergenekon davası sanığı Mehmet Haberal ile CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu hakkındaki haberleri sebebi ile açılan hakaret davalarından üçünü karara bağlayan mahkemenin, ifadesi dahi alınmayan sanığın ifadesini alınmış kabul edip, Ahmet Karahasanoğlu'nu bir davadan 1 yıl 2 ay 17 gün hapis ve diğer iki davadan da 6 bin 500 lira para cezasına mahkûm etmesi Türkiye'de yargıda keyfiliğin yeni ve somut bir örneğidir.
Ceza usulünde sanığın sorgu ve savunmasının alınmasının temel bir ilke olmasına rağmen ve bu tür davalarda sanık savunması alınmadan davanın karara bağlanamayacağı özellikle de mahkûmiyet hükmü verilemeyeceği gerçeğine rağmen mahkemenin aksi yönde davranması militarizmin ve statükonun korunması adına gerekirse hukukun da katledileceğini bir kez daha göstermiştir. Düşünce özgürlüğünü hiçe sayan, kamuoyuna mal olmuş bilgilerin dahi haber yapılmasına tahammül edemeyen statükonun yargı güçleri basın yayın organlarını susturmak için haklarında binlerce dava açmaktan çekinmemektedirler.
Vakit gazetesini sindirme ve susturmaya yönelik bu cezaların amacına ulaşmayacağına inanıyoruz. Darbe planları, darbeciler, hukuk dışı uygulamalara kararlı bir şekilde direnen Vakit gazetesinin bu yöndeki yayınını tebrik ediyor; haksızlık ve hukuksuzluklara karşı dayanışma içerisinde olduğumuzu belirtmek istiyoruz.
"Öyleyse çözülmeyin ve moralinizi bozmayın. Eğer yüreğinizde gerçek iman varsa sırtınız asla yere gelmez".(Al-i İmran 139)
Yaşasın başörtüsüne özgürlük…
Yaşasın düşünceye özgürlük…
Yaşasın tüm mazlum halklara özgürlük…