Kur'an Algısında Muharref Gelenek
Antalya Özgür-Der Temsilciği'nde her hafta yapılan Pazar seminerlerin bu haftaki konusu "Kur'an Algısında Muharref Gelenek" ti. Seminerin sunumunu Abidin Doğmuş Hoca yaptı.
Abidin Doğmuş, konuya girmeden evvel İsrail'in Gazze'de giriştiği katliamı lanetledi. Ve İsrail'in günümüze kadar Filistin'de yapmış olduğu soykırımları özetleyerek 6 Milyonluk gayri meşru bir terör devletinin nasıl olurda 1milyara yakın bir potansiyeli olan Müslümanlar tarafından durdurulamadığını anlattı. Doğmuş, işbirlikçi Ortadoğu rejimlerini ve onları ayakta tutan geleneksel din anlayışına mensup "Müslüman"ların basiretsizliğinden kaynaklanan bu durumun ancak sahih bir din anlayışına sahip olmakla aşılabileceğini aktardı. Daha sonra konuya geçen doğmuş: "Gelenek: Bir arada yaşayan insanlar topluluğunun yaşamlarını istekleri doğrultusunda en iyi şekilde sürdürmek için bilinçli yâda bilinçsiz bir şekilde oluşturdukları ürettikleri yaşam biçimleridir." Dedi.
A.Doğmuş: "Oluşturulan bu yaşam biçimleri zamanla benimsendiğinde genel kabul görür ve vazgeçilmesi imkânsız hale gelir. Oluşan bu yaşam tarzı sonraki insanlar tarafından ister benimsensin ister benimsenmesin çoğunlukla vazgeçilemez bir yargı oluştururlar." Diyerek, "İslam'dan önceki ilahi dinlerin tahrif edilmesinin en büyük sebebi bu insan ürünü gelenekler" diyerek "Olaya bu çerçevede baktığımızda dünyanın bazı bölgelerinde yerel dinler olarak adlandırdığımız dinlerin tamamı gelenek ve görenek sonucu oluştuğunu söyleyebiliriz" dedi.
"Geleneksel yerel dinlerin oluşmasındaki en büyük etken hayatın sonlu oluşunun verdiği korkunun etkisiyle oluştuğu söylenebilir. Canlının ölümlü olması insana hep korkuyu da beraberinde getirmiştir. İlahi olmayan dinlerde Savaş, barış, gök, yağmur vb. Tanrılar oluşturulmuş ve bunlardan medet umulmuştur" diyen Doğmuş, "Peygamberimiz İslamı ilk tebliğ ettiği andan itibaren karşısına çıkan en büyük engel gelenektir. Bu gelenek aynı zamanda atalar dini olarak da tanımlayabiliriz" diyerek, Kur'an'ın bunu şu şekilde tarif ettiğini aktardı:
"Biz atalarımızın yolundan ayrılmayız." "Zulme ve şirke dayanan sistemlerini, bu slogan ile korumaya çalışmışlardır. Atalar dini, geçmişe karşı beslenen ölçüsüz saygı ve sevgi üzerine kurulan bir sistemdir. Kur'ân-ı Kerim'de; "Onlara: 'Allah'ın indirdiği hükümlere uyun!' denildiğinde onlar `Hayır, biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız' dediler. Ya ataları bir şey anlamamış, hakikati de b`ulamamış idiyseler?" (Bakara sûresi:170) hükmü beyan buyurulmuş ve bu bâtıl dinin mahiyeti haber verilmiştir."
Doğmuş, "Mekke müşriklerinin; "Günah işlediğimiz elbiselerle ibadet edemeyiz" diyerek, Kâbe-i muazzamayı çıplak bir vaziyette tavaf ettikleri sabittir. O dönemde Kâbe-i muazzamanın içerisi ve çevresi heykellerle doludur. Haniflerin "çıplak olarak tavaf etmek doğru değildir. Elbiselerinizi giyiniz" şeklindeki teklifini kabul etmeyen ve "Biz atalarımızdan bu şekilde gördük. Allah emretmeseydi, onlar hiç çıplak olarak tavaf ederler miydi?" sualini soran müşrikler, bu ibadet şeklinde ısrar etmişlerdir.
Bunun üzerine; "Onlar (müşrikler) bir hayâsızlık yaptıkları zaman: `Biz atalarımızı bunun üzerinde bulduk, Allah da bize bunu (fuhuşla ameli) emretti' derler. O iman etmeyenlere söyle; Allah hiç bir zaman fahşâyı emretmez. Bilmeyeceğiniz şeyleri Allah'ın üzerine mi (atıp, iftira ederek) söylüyorsunuz." (A'râf sûresi: 28) ayet-i kerimesi inzal buyurulmuştur." dedi.
Doğmuş, "Gelenek ve modernizm kavramları, Sanayii Devrimi'nden sonra Batı'nın oluşum süreci içinde Avrupa'da anlam kazanmış kelimelerdir" diyerek "İslam kültüründe gelenek ifadesi ise kültürel ve itikadi mirası ifade eder. Kur'an bütünlüğünde baktığımızda Peygamberlerin hanif geleneği yanında, şirk içindeki atalar dininin veya ifsad olmuş / bozulmuş din anlayışının geleneği ile karşı karşıya geliriz" dedi. "Gelenek değerlendirmemizde kutsala saygı duymak eğilimi belirleyici olmamalıdır. Zira insan için kutsala yönelim fıtridir. Önemli olan bu fıtri gereksinimimizi hangi ölçüye göre tatmin edeceğimizdir: Doğrudan Yaratıcımız'dan gelen ölçülere göre mi; yoksa yaradılışları sınırlı ruhbanların sübjektif mistik tecrübelerine göre mi?" diyen A.Doğmuş, "Geleneğin değerlendirmesinde "sahih" ve "muharref" olanın ölçüsü önemlidir. Ve bu ölçü dinin kat'i ve korunmuş olan kaynağına göre değerlendirilebilir. Yani Kur'an'ın açık ve kati nasslarına aykırı olarak tesbit edilen muharref gelenek tabii ki reddedilecektir. Çünkü o vahiyle ve fıtratla çelişendir." Dedi.
Doğmuş, "Bugün en büyük muharref gelenek modernizmdir. Modernizm hayatımızı, miras alınan eski muharref gelenekten çok daha yakıcı ve hakim bir şekilde kuşatan ve direnmemiz gereken modern bir tahrifattır. Üçüncü teknolojik devrimle küreselleşme sürecine giren kapitalizm, dünkü seküler ulus yapılanmalarından, bugün hegenomik küresel bir dünya sistemine yönelmektedir" diyerek sözlerini şöyle sürdürdü: "Bugün küresel kapitalizm, tüketim kültürünü yaygınlaştıracak olan pazarlarını genişletmenin aracı olarak postmodernizmi kullanmaktadır. Postmodernizm, bozarak yeniden anlamlandırmayı ilke edinen ve farklı değerleri bir arada tutmaya çalışan bir şirk ideolojisi olarak karşımıza çıkıyor. Böylece gelenek ve moderniteyi birbirinin yerine geçirmek yerine, ikisi de aynı anda birbirinin içine geçmiş halde ama modernizmin belirleyiciliği altında değerlendirilmektedir. Kapitalist kültür odaklarının veya Birleşmiş Milletlerin, Müslümanların tarihin-de yer alan Muhiddin Arabi, Hallac-ı Mansur, Mevlana gibi mistik modelleri ısrarlı bir şekilde gündemlerine almalarını bu çerçevede değerlendirmek gerekir" dedi.
Doğmuş, Kur'an çerçevesinde hayata baktığımızda; "Biz müslümanların Kur'an'i ilkeler ve sahih sünnetten taviz vermeden örneklik teşkil etmemiz gerekir. Toplumun, çevrenin, komşunun, iş arkadaşının bizlere güven duyması gerekir. Bu gün kendi aramızda bir nebze güven tesis etmiş olsak bile birer müslüman olarak çevremize de bunu yansıtmamız gerekir" dedi.
"Toplumu oluşturan fertlerin gün geçtikçe birbirlerine karşı güven duygusunu kaybetmesi bize ayrıca sorumluluk yüklemektedir. Çıkar ve menfaatın olmadığı yardımlaşma ve fedakarlığın ön planda tutulduğu bir birliktelik çevremize karşı bizi farklı bir yere oturtur" diyen Doğmuş, "Faizin yaygınlaşması, tefeciliğin günlük hayatın bir parçası haline gelmesi, müslümanım diyen insanların bile çeşitli fetvalar arayarak faize bulaşmaları Modernizmin insanlığa dayattığı ve kabul ettirdiği modern gelenektir. Müslümanım diyen tevhidi düşünceye sahip olan bizlerin bile birbirimize güvenmeyişi modern geleneğin bizleri nasıl tahrib ettiğinin sonucudur" dedi.
A.Doğmuş "Çevremize öyle bir güven vermeliyiz ki farklı bir modelin- ki o da Kur'an'i bir modeldir- temsilcileri olduğumuzu hissettirmeliyiz" diyerek sunumu bitirdi.