Antalya’da Özgürlük Eylemlerine Devam
Antalya Özgür-Der Temsilciliği bugün gerçekleştirdiği basın açıklaması ile gündemi değerlendirdi. Antalya Kapalı Yol Havuz yanında gerçekleştirilen basın açıklamasını grup adına Gülendam PEKTAŞ tarafından okundu.
Basın açıklamasında "1 Mayıs kutlamaları ve kapitalizm", "Mustazaf-Der'in kapatılması kararı", "MEB'e bağlı okullarda okutulan Milli Güvenlik dersinin müfredattan çıkarılması gerektiği", "Başörtüsü yasaklarının bir an evvel kaldırılması gerektiği" konuları üzerinde duruldu.
Gülendam Pektaş 1 Mayıs kutlamaları ile ilgili olarak "Bu ülkede ve tüm dünyada zalimler, kapitalistler insanlığa hayatı cehenneme çevirecek politikalarına devam etmek istiyorlar. Sömürgeci devletler, vahşi kapitalizmin öncü kuvvetleri olan çok uluslu şirketler talan edilmedik bir köşe bırakmamakta kararlılar. Kendilerine direnenlere karşı her türlü imha politikalarını uygulamaktan kaçınmıyorlar. Irak ve Afganistan işgalleri bu emperyalist politikaların en açık ve en yeni örnekleridir." dedi.
Mustazaf-Der'in kapatılmasıyla ilgili olarak da şu ifadelere yer verildi. "Din, dil, ırk, siyasi görüş ve diğer farklılıklarına bakılmaksızın adil davranmak devlet makamlarının uyması gereken en temel görev ve sorumluluktur. Türkiye'de sivil toplum örgütü olarak faaliyet gösterme hakkı herkes için eşit ve önyargılardan uzak olarak sağlanmalıdır. Mustazaf-Der'in kapatılması kararını önyargılı ve eşitlik ilkesine aykırı buluyoruz. Mustazaf-Der'in kapatılmasını haksız ve hukuksuz buluyor, zulmün biran önce giderilmesi gerektiğini ifade ediyoruz."
Son olarak da okullarda zorunlu olarak okutulan "Milli Güvenlik Dersleri" hakkında şu ifadelere yer verildi: "Milli Eğitim Bakanlığı okullara kışla düzenini hâkim kılma mantığının, özleminin bir uzantısı olan Milli Güvenlik Derslerini bütünüyle müfredattan çıkartmalıdır. Tepeden tırnağa faşizan çağrışımlar yapan bu derslerden kurtulmak, eğitimin özgürleştirilmesi yönünde atılması gereken adımların başlangıcı sayılmalı ve arkası mutlaka gelmelidir."
Pektaş son olarak başörtüsüne özgürlük isteklerini şu sözlerle yineledi: "Giyim tarzından dolayı insanları eğitim ve çalışma hakkından mahrum bırakmak ilkelliktir, sağduyudan nasiplenmemek demektir. Hükümetlere düşen, yönettikleri insanların haklarını korumak ve özgürce yaşamalarını temin etmektir. Ülkeyi yönetenler bu bilinçle işlerini yapmalı ve hak ihlallerini engelleyerek medeniyetin birer temsilcisi olmalıdır. Eşit eğitim ve çalışma hakkı esasen temel insan hakkıdır ve engellenemez."
Basın açıklamasının tam metni:
Çalışma koşullarının ve ücretlerin iyileştirilmesi talepleriyle 1 Mayıs 1886'da Amerika'da başlayan işçi hareketlerinden bu yana vicdanını, adalet duygusunu yitirmemiş insanlar 1 Mayıslarda haklı talepleriyle meydanlara çıkıyorlar. Bu ülkede ve tüm dünyada zalimler, kapitalistler insanlığa hayatı cehenneme çevirecek politikalarına devam etmek istiyorlar. Sömürgeci devletler, vahşi kapitalizmin öncü kuvvetleri olan çok uluslu şirketler talan edilmedik bir köşe bırakmamakta kararlılar. Kendilerine direnenlere karşı her türlü imha politikalarını uygulamaktan kaçınmıyorlar. Irak ve Afganistan işgalleri bu emperyalist politikaların en açık ve en yeni örnekleridir.
Emeği ile geçinenlerin 4/B, 4/C, ücretli ve vekil gibi adlarla istihdam edilmesi çalışanları tedirgin etmektedir. Ayrıca binlerce çalışanın iş güvencesinden yoksun olması, başta on binlerce öğretmen adayının atama beklemesi ve işsizliğin had safhaya yükselmesi toplumsal huzuru zedelemektedir. Özürlü sendika yasasından kaynaklı olarak kamu çalışanları yıllardır emeklerinin karşılığını alamamaktadır. Bu yüzden toplu sözleşmeli ve grevli sendika talebimizi her fırsatta dile getirdik. Anayasa değişikliği ile birlikte kamu çalışanlarına sağlanacak toplu sözleşme hakkını önemli bir kazanım olarak görmekteyiz. Ancak yasanın kapsamı mutlaka evrensel standartlara kavuşturulmalıdır. İşsizliğin, yoksulluğun ve ekonomik krizlerin son bulması temennisiyle çalışanların 1 Mayıs Emek ve Dayanışma bayramını tebrik ediyoruz.
Halka rağmen iktidarı elinde bulunduran oligarşik bürokrasi halka baskı ve zulümde sınır tanımıyor. Niyet okuyucu, halk düşmanı oligarşik bürokrasinin son icraatlarından biriside Diyarbakır merkezli faaliyet gösteren bir sivil toplum kuruluşu olan "Mustazaflar İle Dayanışma Derneği'nin" kapatılması.
Din, dil, ırk, siyasi görüş ve diğer farklılıklarına bakılmaksızın adil davranmak devlet makamlarının uyması gereken en temel görev ve sorumluluktur. Türkiye'de sivil toplum örgütü olarak faaliyet gösterme hakkı herkes için eşit ve önyargılardan uzak olarak sağlanmalıdır. Mustazaf-Der'in kapatılması kararını önyargılı ve eşitlik ilkesine aykırı buluyoruz.
Derneğin kapatılması kararında ana gerekçe, ''Hizbullah örgütü ile bağlantısı olduğu'' belirtilmektedir. Kendilerini dindar olarak tanımlayan insanların kurduğu dernek, sosyal, ahlaki ve kültürel faaliyetler olmak üzere, yardımlaşma ve dayanışma çalışmaları yapmaktadır.
Farklı toplumsal kesimlere hukuki ve maddi destekler STK'ların çalışma alanı içerisinde meşru haklarıdır. Bu tür faaliyetler ulusal ve uluslar arası hukuka göre suçlama konusu yapılamaz. Uluslar arası hukukta: "çoğunluk tarafından benimsenen veya desteklenen fikirler değil, küçük bir grup veya tek bir kişi tarafından dile getirilen çoğunluğun görüşlerine sarsıcı, şoke edici fikirler koruma altına alınmıştır" denilmektedir.
Genel ve soyut iddialarla derneğin kapatılması makul şüpheden faydalandırılmama yönünden hakkın ihlalidir.
Mustazaf-Der'in kapatılmasını haksız ve hukuksuz buluyor, zulmün biran önce giderilmesi gerektiğini ifade ediyoruz.
Cuntacı zihniyetin halka dayattığı Kışla mantığı ve disiplini içinde halkı zapturapt altında tutma eğilimi aynen korunmakta. Bu tutumun medyadan siyasete, spordan eğitime kadar pek çok alanda yansımaları görülmekte. Okulların kışlalaştırılması ve öğrencilerin askerleştirilmesi ise bunun en yaygın ve sistematik örneği olarak karşımıza çıkıyor. Andla, marşla başlayıp, her seviyede ve had safhada yaşanan resmi ideolojik dayatma çocuklar, gençler ve dolaylı olarak tüm toplum militarist bir kirlenmeyle yüz yüze kalıyor. Milli Güvenlik Dersleri ise işte bu "kışla tipi eğitim düzeni"nin en somut ve çirkin araçlarından biri olarak öne çıkıyor.
Milli Güvenlik Derslerine giren hocalar aracılığıyla okullarda nasıl bir terör estirildiği iyi bilinen bir husus. Cunta yapılanmalarını tüm çirkinliği ve çıplaklığı ile ortaya çıkaran belgelerle Milli Güvenlik Derslerinin asıl amacı ve işlevi deşifre olmuş durumda. 1998-2008 tarihleri arasında Genelkurmay direktifiyle bu derslere giren muvazzaf ve emekli subaylara, idarecilerinden öğretmenlerine, öğrencilerine kadar tüm okulların sistematik bir fişlemeye tabi tutulması emrinin verildiği anlaşılmış bulunuyor.
Pek çok mağduriyet oluşturan, hem öğrenciler hem de öğretmenler seviyesinde ezme, sindirme, kişiliksizleştirme politikalarına aracılık eden Milli Güvenlik Dersi sorunu bir türlü hak ettiği biçimde gündemleştirilemedi. İlginçtir, Milli Güvenlik Kurulunun yapısının ve işleyişinin köklü biçimde değişikliğe uğratıldığı bir ülkede sistematik bir zulüm ve ilkel bir anlayış empoze eden bu dersler bir türlü kaldırılamadı. Mevcut AK Parti Hükümeti de yaklaşık 8 yıllık iktidarına rağmen bu önemli soruna ilişkin hiçbir adım atmadı.
Milli Eğitim Bakanlığı okullara kışla düzenini hâkim kılma mantığının, özleminin bir uzantısı olan Milli Güvenlik Derslerini bütünüyle müfredattan çıkartmalıdır. Tepeden tırnağa faşizan çağrışımlar yapan bu derslerden kurtulmak, eğitimin özgürleştirilmesi yönünde atılması gereken adımların başlangıcı sayılmalı ve arkası mutlaka gelmelidir.
Eğitim ve çalışma hayatında hukuk dışı bir baskı ve dayatma kaynağı olan başörtüsü yasağı 28 şubat dönemini aratmayacak şekilde devam ediyor. Cuntacıların yargılanması gündemde ancak cuntacıların yasak ve dayatmaları aynen yürürlükte. Din ve Vicdan özgürlüğü sözüm ona Anayasal güvence altında. insanların Dinlerinin gereği ve vicdani kanatları sonucu seçtikleri yaşam tarzlarının dışa vurumu olan giyim tarzları Kamusal alanda yasak. Bu çelişkiyi ortadan kaldırma görevi halkın iktidara taşıdığı hükümetindir. Ancak her konuda açılım yapma peşindeki iktidar hayatın her alanında, halkın hemen bütününü ilgilendiren baş örtüsü yasağı konusunda derin bir vurdum duymazlık içinde.
Giyim tarzından dolayı insanları eğitim ve çalışma hakkından mahrum bırakmak ilkelliktir, sağduyudan nasiplenmemek demektir. Hükümetlere düşen, yönettikleri insanların haklarını korumak ve özgürce yaşamalarını temin etmektir. Ülkeyi yönetenler bu bilinçle işlerini yapmalı ve hak ihlallerini engelleyerek medeniyetin birer temsilcisi olmalıdır. Eşit eğitim ve çalışma hakkı esasen temel insan hakkıdır ve engellenemez.