Antalya'da 'Dünden Bugüne Mısır Konusu' İşlendi
Özgür-Der Antalya Temsilciliğinin her hafta Carşamba günü düzenlenen derslerinde bu haftaki ‘’Dünden Bugüne Mısır’’ konusunu İlyas Çetinkaya anlattı.
Çetinkaya Mısır’ın geçmişten bugüne olan tarihi gelişim süreci dahilinde Mısır üzerinden bir analiz gerçekleştirdi. Mısır’ın Yedi bin yıllık bir geçmişe sahip olduğunu belirten Çetinkaya buraya hakim olan hanedanlar ve krallıklar hakkında bilgi verdi. Daha sonra modern mısır tarihini dört ana başlığa ayırıp bunları söyle açıkladı: Krallık veya Monarşi dönemi diyebileceğimiz dönem (1923-1952), Cemal Abdülnasır dönemi (1952-1970), Enver Sedat dönemi (1970-1981) ve Hüsnü Mübarek dönemi (1981-2011),olarak açıklayıp her dönemi tek tek ele aldı.
1900 yıllardan itibaren İngiliz sömürgesinde kalan mısırın iç çekişmelerinin krallık ve İngiliz yönetimi arasında ki mücadeleler ile geçtiğini belirtti. 1923’te bağımsızlığını ilan etmesine rağmen Mısır’ın bağımsızlığını bir türlü İngilizlere kabul ettiremediklerini belirterek İngilizlerin konsolosluklar aracılığı ile yönettiğini söyledi.
1948-1949 Arap-İsrail Savaşı sonrası Mısır’da giderek belirginleşen iktidar boşluğunu 1952’de bir darbeyle krallığı devirerek yönetime el koyan Hür Subaylar Hareketi doldurduğunu. 18 Haziran 1953’te ise cumhuriyet ilan edildiğini ve Cemal Abdülnasır başa geçtiğini söyledi.
Milliyetçi cereyan sayesinde büyük bir popülariteye kavuşan Abdülnasır’ın, yine de halkın temsil edilebildiği bir siyasi yapı oluşturamadığını. Nasır döneminde parlamento özgür bir tartışma ortamından ziyade yürütmenin kontrolünde bir aygıt olduğu ve meşruiyeti siyasal temellerden ziyade kendi kişisel karizmasına dayandığı. İsrail’e ve Batı dünyasına diklenmesi sayesinde bir Arap kahramanı haline geldiğini söyledi.
1967 yılında Altı Gün Savaşı’nda Arap ve Müslüman dünyanın tüm desteğine rağmen İsrail karşısında büyük bir yenilgi alan Nasır, 1970 yılında kalp krizinden öldüğü güne kadar daha ılımlı bir dış politika izlediğini belirtti.
Çetinkaya 1970’te Cumhurbaşkanı Cemal Abdülnasır’ın ölümü üzerine 5 Kasım’da onun yerine geçen Sedat’ın, gençliğinde Nasır’la beraber Hür Subaylar Hareketi’ne katılmış bir Arap milliyetçisi olduğunu söyledi. Sonra söyle devam etti:
‘’Sedat’ın ilk işi Nasır döneminde yönetime olan desteği azalan burjuvazinin yeniden desteğini kazanmak oldu. Popülist eğilimleri nedeniyle alt sınıflara yönelik politikalar üreten sosyalist eğilimli Nasır’ın aksine Sedat tek örgütlü sosyal güç olan burjuvaziyi önceleyen politikalar izledi. Sedat’ın bu liberal ekonomik tercihi, dış politikadaki Batı yanlısı liberal açılımıyla da örtüşüyordu. Nitekim Sedat 1973 yılındaki Yom Kippur savaşının İsrail’e karşı kaybedilmesi sonrası 1975’te Sovyetler Birliği ile ilişkileri dondurmuş ve Amerika Birleşik Devletleri ve İsrail’le Kudüs’ü ziyaret ettiği 1977 yılından itibaren giderek daha iyi ilişkiler geliştirmiştir. 17 Eylül 1978’de ise ABD’nin arabuluculuğunda İsrail’le masaya oturarak Camp David Sözleşmesi’ni imzalamıştır. Bu antlaşma ile İsrail tarafından Altı Gün Savaşı’nda ele geçirilen Sina Yarımadası Mısır’a geri verilmiş ancak karşılığında İsrail Mısır tarafından tanındığını’’ söyledi.
1981 yılında bir suikast sonucu ölen Enver Sedat’ın yerine geçen eski bir Hava Kuvvetleri mensubu ve savaş uçağı pilotu olan Hüsnü Mübarek'in iktidarı 30 yıllık göreceli istikrar tablosuna karşın siyasal liberalleşme açısından ciddi adımların atılamadığı bir dönem olduğunu belirtti Çetinkaya.
Nasır veya Sedat dönemlerine kıyasla büyük savaşların ve çalkantıların olmadığını, parlamentoların daha uzun süre görevde kaldığını nispeten daha istikrarlı bir dönem olmuş olduğunu ancak Sovyetler Birliği ve Doğu bloğunun yıkıldığı ve dünyada demokrasi dalgasının güçlendiği bu 30 yıllık uzun dönemde Mısır’da bireysel özgürlükler konusunda çok az bir ilerleme kaydedildiğini belirtti.
Merkezi devletin ceberut gücünün Mübarek döneminde de devam ettirilmiş olduğunu ve özgürlükler daha ziyade siyasal olmayan bireysel özgürlükler alanında merkezi otoriteyi tehdit etmeyecek şekilde geliştirilmiş olduğunu belitti. Dış politikada ise Mübarek döneminde de Sedat iktidarında ABD ve İsrail’le geliştirilen olumlu ilişkilerin devam ettirilmiş olduğunu ve İsrail-Filistin çatışmasının Mısır halkında yarattığı büyük tepkilere rağmen Nasır dönemindeki söyleme dönülmediğini söyledi.
Müslüman Kardeşler’in artan halk desteği ve radikal söylemlerini Batı nezdinde kendi merkezi otoritesini güçlendirmek adına bir destek unsuru olarak kullanan Mübarek’in, Mısır gibi güçlü bir ülkeyi demokratik olmayan seçim sistemine de yaslanarak 30 yıl hiç zorlanmadan yönetmiş olduğunu söyledi.
Daha sonra bilindiği gibi Mübarek yönetimine muhalif olanların başlattığı protesto ve eylemler neticesinde mübarek yönetimi askerlerin halkın tarafını seçmesi sonucu devriliyor ve sonuçta mısır halkı sancılı bir süreç sonucu ilk kez adil bir seçime gittiğini belirtti. Daha sonra ise seçim sonuçlarını ve partilerin almış olduğu oy oranları üzerinden toplumsal sosyoloji üzerinden bir değerlendirme yaparak geniş toplumsal mutabakattan bahsetti Çetinkaya .
Çetinkaya ‘’Devrimden Darbeye’’ diyerek, bu süreç sonrasında atılan adımları ve seçim ile iş başına gelen ilk Cumhurbaşkanı olan Muhammed Mursi yönetimine karşı oluşturulan muhalefete değindi. Muhaliflere göre, Muhammed Mursi ve İhvan yönetimi kendi çıkarlarını ve ajandalarını ülke siyasetine dikte ettirerek ülkenin diğer toplumsal gruplarını dikkate almadığını iddia ettiğini söyledi. Bunu iddia edenlerin birçoğunun Mübarek döneminde rejimle işbirliği yaparak Müslüman Kardeşlerin ve İslami siyasetin yasaklanmasına, her türlü baskıya maruz kalmasına ve yeraltına itilmesine destek veren aktörler olduğunu belirtti.
Bu süreçte Mısır Medyası kurmaca haber ve belirli bir plan çerçevesinde sürdürülen yorumlarla Mursi yönetimini sorunun kaynağı olduğunu göstermede önemli bir araç olarak kullandığını söyleyen Çetinkaya, ‘’Bu gelişmelerden sonra Mısır’da ordu bir müdahale ile 3 Temmuz 2013’te yönetime el koymuştur. Ülkenin modern tarihinde ilk kez seçimle iş başına gelen Devlet Başkanı Muhammed Mursi kendi atadığı General Sisi öncülüğünde gerçekleştirilen askeri bir darbe ile görevinden alındı.’’ dedi.
Çetinkaya, Mursi yönetimine karşı gösterileri organize eden farklı siyasi grupların temsilcilerinden oluşan bir kabine kurulduğunu. Mursi’nin de içinden çıktığı İhvan hareketinin önde gelenlerine karşı cadı avı başlatıldığını. El Jazeera gibi Arap Baharının başından beri etkin rol oynayan bazı uluslararası TV kanalları ile Mursi yanlısı haber kanalarının faaliyetlerinin yasaklandığını söyledi. Bunun amacının dış dünyanın ülkede olup biteni öğrenmesini engellemek, ordunun yaptıklarının üstünü kapatmak ve darbeye karşı direnenlerin cesaretini kırmak olduğunu söyledi.
3 Temmuz’dan sonra Mısır’da tansiyon düşmediğini, aksine artarak devam ettiğini belirten Çetinkaya. Müslüman Kardeşler ile Hürriyet ve Adalet Partisi’nin pek çok orta ve üst düzey yetkilisinin tutuklanması ve mal varlıklarının dondurulmasına karşın, Mursi’nin serbest bırakılarak görevine geri dönmesi taleplerinde bulunan darbe karşıtı gösterileri ve göstericileri durduramadığının söyledi. Daha sonra ise bilindiği gibi barışçıl yapılan gösterileri bastırmak adına katliamlar cinayetler linç kampanyaları ile darbe yönetimi etkinliğini artırma adına girişimlerde bulunularak Ülke kaosa sürüklenmiş o günden bugüne eylemler aralıksız devam etmekte olduğunu belirterek sunumunu sonlandırdı.