Antalya’da Balyoz Darbe Planına Protesto
Antalya Özgür-Der Temsilciliği bugün “BALYOZ DARBE PLANI” ile ilgili bir basın açıklaması yaptı. Antalya kapalı yol havuz yanında gerçekleştirilen basın açıklaması Nazik Hoyraz tarafından okundu.
Balyoz Darbe Planı ve Anayasa Mahkemesinin askerlerin sivil yargıda yargılanmasının iptali ile ilgili kararı Özgür-Der Antalya Temsilciliği tarafından düzenlenen bir basın açıklaması ile protesto edildi.
Basın açıklamasında ülkede ortaya çıkan darbe planlarına dikkat çekilerek şu ifadelere yer verildi: "Artık yeter! Dünyanın tüm dillerinde "Artık yeter!" Halka bir gün bile rahat nefes aldırmayan darbecilere, cuntacılara, Ergenekonculara, kafesçilere ve balyozculara "Artık yeter!" Bu ülke insanlarını sürekli bir güvercin tedirginliğinde yaşatanlara binlerce kez "Artık yeter!""
Basın açıklamasında hükümete seslenilerek "Hükümet, ilk fırsatta kendisini ortadan kaldırmayı öncelikli görev bilen cuntacıların yargılanması için, gerekli yasal düzenlemeleri bir an önce yapmalıdır. Tüm duyarlı insanlar da insanlık onurunu ve İslami değerleri hedef alan bu tür kirli planlara karşı sesini yükseltmeli, hesap sormalıdır!" denildi.
Basın açıklamasına katılan Özgür-Der mensupları "Cuntanın Balyozu Kırılsın; Genelkurmay'dan Hesap Sorulsun!" yazılı pankart açan topluluk ellerinde de "Kemalist Zihniyetle Hesaplaşmadan Darbe Planları Bitmez!", "Vahşet Senaryolarının Dayanağı: EMASYA Protokolü İptal Edilsin!", "Anayasa Mahkemesi Militarizmin Hukuk Bürosu mu?" yazılı dövizler taşıdılar.
Topluluk sık sık "Cuntanın Balyozu Kırılacak!", "Darbeci Katiller Hesap Verecek!", "Darbeciler Yargılansın Militarist Bataklık Kurutulsun!", "Hükümet Uyuma, EMASYA'yı İptal Et!","Halka Değil Darbeciye Balyoz!", "Kahrolsun Cübbeli Darbe Düzeni!", "Balyoz Tehdidi Yıldıramaz Bizleri!", "Darbelere Karşı Omuz Omuza!" şeklinde sloganlar attı.
Basın açıklamasından sonra topluluk tekbir getirerek dağıldı.
Basın Açıklaması Tam Metni
Artık yeter!
Dünyanın tüm dillerinde "Artık yeter!"
Halka bir gün bile rahat nefes aldırmayan darbecilere, cuntacılara, Ergenekonculara, kafesçilere ve balyozculara "Artık yeter!"
Bu ülke insanlarını sürekli bir güvercin tedirginliğinde yaşatanlara binlerce kez "Artık yeter!"
Her gün bir yenisinin ortaya çıktığı, daha yeni ve korkunç bir darbe planı ile karşı karşıya bulunuyoruz. Taraf gazetesinin yayınlarıyla ortaya çıkan "Balyoz" darbe planı Türkiye'de militarizmin vahşi niteliğini bir kez daha ve en açık boyutlarıyla ortaya koymaktadır. Bugüne kadar ortaya çıkan darbe planları karşısında gösterilen; "Şaşkınlık içerisindeyim! Vay be! Bu kadar da olmaz! Yok artık! Vay canına!" tepkileri dahi Balyoz darbe planının detayları incelendiğinde yetersiz kalmaktadır.
4-6 Mart 2003 tarihinde, İstanbul'da dönemin 1. Ordu Komutanı Orgeneral Çetin Doğan önderliğinde hazırlanan Birinci Ordu Plan Semineri kamuflajı ile 29'u general 162 subayın katıldığı, 12 Eylül'ü model alan ve Balyoz adı verilen darbe toplantılarının en dehşet bölümü, darbe şartlarının oluşturulması için yapılacaklar listesinde yer alıyor. Cuntacı zihniyet, gözü dönmüş iktidar hırsı ve vahşet duygusuyla, Cuma namazı vaktinde cep telefonu düzenekli bombalarla Fatih ve Beyazıt camilerinde katliam yapmayı, kendi savaş uçağını düşürmeyi ve bu vesile ile komşumuz Yunanistan ile ülkeyi savaşa sürüklemeyi, ülkeyi ve halkı faşizan bir diktatörlükle baskı altına almak için bir dizi kirli, karanlık eylem ortaya koymayı hedefleyebilmiştir.
Camilere bomba koyarak Olağan Üstü Hal ve Darbe yolunu açmayı planlayan bir gözü dönmüşlük içeren Balyoz darbe planlarıyla ilgili olarak Genelkurmay'ın örtme tavrı kamuoyunu asla tatmin edemez. Genelkurmay'ın yaptığı açıklamalar Balyoz Darbe Planı'nın TSK'nın bütünü tarafından desteklendiğini, organize edildiğini ve icra edilmek istendiğini göstermektedir.
Akıl ve insaf sahibi dostlar,
Söyler misiniz siz, darbeye giden yolun haritasının çizildiği Balyoz Eylem Planı'nın sadece bir "senaryo" olduğuna inanıyor musunuz?
Söyler misiniz; camiler hangi düşmana önlem olarak bombalanmak istenmiş?
İnsanları kışkırtarak belirli yerlere saldırtmak ne tür bir senaryodur?
Bu ülke insanları nasıl "iç düşman" görülür, nasıl tuzağa düşürülmek istenebilir? Böyle bir iç hizmet mi olur?
Ortaya çıkan belgelerin hesabı sorulması gerekirken, belgeleri ortaya çıkaranların peşine düşmek de ne demek?
Namaz kılan insanlar bir çırpıda ihraç edilirken, vicdana aykırı işleri planlayanlar nasıl korunabilir?
Suça bulaştığı delillerle ortaya koyulan önceki cuntacılar, halen belgelere ıslak imza atmıyor mu?
Belgeler ve ses kayıtları ifşa olmuşken, gerçeklerin üstü nasıl örtülebilir?Bu hak ve cesaret nereden bulunuyor?
Acaba, önceki darbecilerin halen yargılanmamasından olabilir mi?
Sevgili insanlar, arkadaşlar, dostlar, kardeşler!
Her gün karşımıza yeni bir darbe planı çıkıyor. Sarıkız, Yakamoz, Eldiven, Ayışığı, Kafes derken şimdi de Balyoz Eylem Planı… Taraf Gazetesi'nin her gün yeni bir ayrıntısını paylaştığı plan, cuntacı zihniyetin nasıl bir cinnet getirdiğini tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor.
Ve ne yazık ki, tüm bu ifşaatlara rağmen, birileri halen durumun vahametini küçümsüyor. Muhalif yapılar ya da partiler, kendilerine dokunmuyor diye yılanın zehrine zehir katıyor.
"Sivil dikta" gibi kıymeti kendinden menkul suni tartışmalardan gerçek bir askeri dikta çıkartmanın yollarına taş döşeniyor. Oysa ki "tek parti diktatörlüğü"nden yakınanlar, ne geçmişteki diktatörlüğe ne de o diktatörlüğün bugün de egemen olan resmi ideolojisine tek kelime ediyor!
Tüm bu ifşaat ve henüz açığa çıkarılamamış diğer planlar Türkiye'de militarizmin bir-iki emekli paşanın yargılanması ile ortadan kaldırılamayacağı gerçeğini ortaya koymaktadır. Darbelere bahane kılınan Anayasa ve kanunlardaki maddeler dahi henüz değiştirilmemişken askeri vesayetin sona erdiğini iddia etmek nice darbeler görmüş bu ülke insanının hafızasıyla dalga geçmektir. Balyoz darbe planında da birçok darbe adımının yasal dayanağı olarak kullanılan EMASYA ortada dururken militarizmin tasfiye edildiği iddia edilebilir mi?
Askeri vesayeti örtmek için uydurulmuş ve siyaset bilimi literatürünü katledecek derecede yanlış bir kavram olan "sivil vesayet" manipülasyon ve psikolojik harekatı etkinliğini sürdürebildiği müddetçe hiç kuşkusuz "Balyoz" girişimcileri bitmeyecektir.
Yaşanan gelişmeleri dikkatle takip ediniz. Göreceksiniz ki; Ergenekon davası sulandırılmak isteniyor. Kaos için masum çocukları ya da namaza giden insanları bombalama hesapları yapan, gayrimüslimleri öldürüp de günahını Müslümanlara yüklemeye niyetlenen ve böylece darbe yapmayı planlayanlar yargıdan ve cezadan kaçırılıyor…
Her türlü haklı eleştiri 301. ya da 53. maddelerle susturulmak isteniyor.
Asıl tehlikenin farkında mısınız?
EMASYA protokolüyle her an yeni bir fiili darbe durumu yaratılabilir. Kozmik odalardan çıkan belgeler yok edilebilir. Yeni bir darbe planı daha hazırlanabilir. Tüm bu gerçekler ortadayken, Hükümet harekete geçmek için daha neyi beklemektedir? Bunca sözün ardından acilen atılması gereken adımlar neden hâlâ geciktirilmektedir?
Cuntacı zihniyet tamamen tasfiye edilmeliyken, üç beş kuklanın ipinin çekilmesine rıza göstermek, yarın yeni darbe planlarına yol açmaz mı?
Halkın emeğini, ekmeğini, geçmişini ve geleceğini çalanlar için köklü çözümler üretmek şartken, kısmi değişikliklerle sorunun halledilebilmesi mümkün mü?
Resmi ideolojinin tahakkümüne dokunmadan açılım yapılabilir mi?
Halkın talep ve beklentileri kırmızı çizgilere sığabilir mi?
Soruyoruz, bataklık kurutulmadan kalıcı bir çözüm mümkün mü?
Tüm bu vahim gelişmelerin üzerine geçtiğimiz hafta gündeme bir bomba da Anayasa Mahkemesinden düştü.
Anayasa Mahkemesi, esastan görüştüğü askere sivil yargı yolunu açan düzenlemeyi oy birliğiyle iptal etti. Anayasa Mahkemesi'nin toplantısının ardından yapılan yazılı açıklamada askere sivil yargı yolunu açan düzenlemeyi oy birliği ile iptal etti.
Oysa, 1960 darbesinin peydahladığı Anayasa Mahkemesinin, Meclisin yaptığı yasaları ancak usül yönünden inceleyebileceği ortadayken, açık bir anayasa ihlali ile başörtüsü örneğinde de görüldüğü üzre askerlerin sivil mahkemelerde yargılanmasına imkan veren yasa maddesini esastan görüşerek anayasal yetkilerini aşmıştır.
Anayasa Mahkemesi, 5918 Sayılı Türk Ceza Kanunu (TCK) ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un, askere sivil yargı yolunu açan düzenlemelerini oy birliği ile iptal etti. Gül'ün de onay verdiği düzenlemeye CHP itiraz etmiş ve Anayasa Mahkemesi'ne götürmüştü.
Anayasa Mahkemesi, bu iptal kararı ile anayasayı bir defa daha ihlal etti. Anayasa Mahkemesi'nin Kuruluşu ve Yargılama Usülleri Hakkın'daki Kanunu'nun 53. maddesine göre, AYM'nin kararları iptal gerekçesi ile birlikte açıklaması gerekiyor. Oysa AYM, dün oybirliği ile aldığı iptal kararında gerekçeyi açıklamadı ve anayasayı göz göre göre ihlâl etmiş oldu.
Açıkça anlaşılmaktadır ki, darbeci üretim çiftliğine dönüşen kurumların ve bu kurumların ıslahı yönünde atılacak adımların engellenmesi işlevi gören Anayasa Mahkemesinin hukuki statüsü bir an evvel meclis gündemine taşınıp, ülkenin karanlık odakların emellerine terk edilmesinin önüne geçilmelidir.
TCK'nın "anayasal düzeni değiştirmeye teşebbüs" olarak nitelendirdiği Balyoz darbe planı için savcılar harekete geçmek zorundadır. Bu anlamda Ergenekon soruşturması kapsamında darbe planları ve Özden Örnek'e ait darbe günlükleriyle ilgili olarak 5 Aralık 2009'da emekli generallerden Aytaç Yalman, İbrahim Fırtına ve Özden Örnek'in ifade verdiği soruşturma genişletilerek Balyoz Planı'nda ismi geçen tüm komutanlar yargılanmalıdır.
Hükümet, ilk fırsatta kendisini ortadan kaldırmayı öncelikli görev bilen cuntacıların yargılanması için, gerekli yasal düzenlemeleri bir an önce yapmalıdır. Tüm duyarlı insanlar da insanlık onurunu ve İslami değerleri hedef alan bu tür kirli planlara karşı sesini yükseltmeli, hesap sormalıdır!