Antalya’da Ali Şeriati’nin hayatı işlendi
Özgür-Der Antalya Temsilciliği tarafından gerçekleştirilen eğitim seminelerinde bu hafta Ali Şeriati’nin hayatı işlendi. Konuyu Adem Kılıç sundu.
Sunumu yapan Adem Kılıç, Sunumuna Ali Şeriati'nin hayatını özetleyerek başladı. Şeriati'nin yaşamının dolu dolu ve mücadele içinde geçtiğini dile getiren Kılıç, Onun bu mücadeleci yaşamı boyunca sürekli gözetim altında tutulduğunu, Savak ajanlarınca sürekli takip edildiğini ve zaman zaman tutuklandığı ama fikir ve düşüncelerinden vazgeçmeyip mücadelesini sürdürdüğünü anlattı.
Kılıç Şeriati'nin "çoşkulu bir islami düşünce çığırı" açtığını ifade ettikten sonra onun en verimli yıllarının 1967-1973 yılları arası olduğunu söyledi.
Ali Şeriati'nin Müslümanların içinde bulunduğu içler acısı durumu gözlemledikten sonra bir çıkış yapılması gerektiğini ve bu çıkışı "öze dönüş" olarak tarif ettiğini dile getirdi.
Kılıç, Şeriati'nin "öze dönüş" çağrısını "hangi öze dönüş?" sorusunu sorarak tarif etmeye çalıştığı dile getirdi.
"Bu öze dönüşün ne "ırksal" bir öze dönüş, nede "geleneksel dini" bir öze dönüş olduğu, birincisinin, faşizm, nasyonalizm, rasizim gibi ulusal ve ırksal cahili bir gerici dönüş, ikincisin de zaten çöküşün, gelenekçiliğin, cehaletin, şahsa tapıcılığın ve tekrarcılığın ana sebebi olduğunu, bu nedenlede dönüşün bu ikisi de olmaması gerektiğini" Ali Şeriati'nin ağzından aktaran Kılıç sözlerini şöyle sürdürdü:
"Şeriati'nin kastettiği öz, kendi tabiriyle 'yaşayan diri' bir bir "öz" dür. Özetlersek Ali Şeraiti, 'dayanağımız islami kültürümüzdür ve bu kültürel öze dönüş şiarımızdır' diyor. Çünkü Şeriati'ye göre bütün özlerden bize en yakın olanı budur. Şu anda yaşayan toplum bünyesinde bir ruh, bir hayat ve toplumsal hayatları ve sorumlulukları açısından insanlara hiçbir görev duygusu ve sorumluluğu yüklememektedir bu din. Bu nedenle Aydınlar toplumu 'öze dönüşe' çağırarak kurtarmalıdırlar. Söz konusu öz ise, Şeriati'ye göre diğer dinlerin aşırılıklarına ve sapmalarına düşmemiş olan 'islam' dır"
Ali Şeriati'nin zihin dünyasına da değinen Kılıç, Şeriati'nin " iki tip dünya görüşünden bahsettiğini bunların 'tevhidi dünya görüşü' ve 'şirki dünya görüşü' olduğunu, 'tevhidi dünya görüşünü' bütün kainatı 'bu dünya-öteki dünya, tabiat-tabiat ötesi, madde-mana, ruh-beden diye ikiye bölmeden 'vahdet' halinde görmek olduğunu, 'şirki dünye görüşü ise, 'kainatı dağınık, zıtlılarla, çelişkiler ile birbirleri ile çatışan çelişen, gelenek gayeler ve iradelerle dolu ahenksiz bir kalabalık' gibi gördüğünü, 'oysa tevhidi dünya görüşünde' varlık, tıpkı insan gibi hayat,irade, duygu ve amaç bağlanmış, tek ve ahenkli bir düzene sahip, yaşayan bir canlıdır. Materyaliz ve natüralizm'den farkı da buradadır" dedi.
Adem Kılıç, Şeriati'nin "son iki yüzyıllık çöküş dönemi" minde ortaya çıkan "İslami uyanış ve diriliş" sürecini de "İslami Rönesans" olarak gördüğünü ifade ettikten sonra, "Şeriati'ye göre Afgani ve Abduh, çağdaş islami uyanışın başlangıç simalarıdır. Siyasi, sosyal ve kültürel uyanışı başlatmışlar, İslam dünyasını Batıya karşı ayağa kaldırma misyonunu üstlenmişlerdir. Bunun içinde Afgani ve Abduh tarafından başlatılan İslami özgürlük ve uyanış hareketinin devam ettirilmesi gerektiğini ifade ettiği" aktardı. Ve Şeraitinin Bu konuda üstüne düşeni yapmaya çalıştığını sözlerine ekledi.
Ayrıca Şeriati'nin içinde yaşadığı soğuk savaş döneminde bazı akımlardan etkilenmiş olabileceğini dile getiren Kılıç, bazı kesimlerce onun çeşitli yaftalarla yaftalandığını anlattı. Ancak onun pekte anlaşılmadığını dile getiren Kılıç, "bu nedenle Şiiler tarafından Sünnilikle, Sünniler tarafından Şiilikle, milliyetçiler tarafından Marksistlikle, Marksistler tarafından da gericilikle suçlandığını" anlattı.
Kılıç sunumunu tamamladıktan sonra dinleyicilerden gelen soruları da cevaplandırmaya çalıştı. Yoğun sorularla Şeriati'nin fikirleri irdelendi.
Haber: İrfan Sincar