Antalya Özgür-Der: “Darbeciler Yargılansın!”
Antalya Özgür-Der Temsilciliği tarafından düzenlenen basın açıklaması 1 Kasım 2009 Pazar günü yapıldı. Saat 13:30’da Antalya kapalı yolda gerçekleştirilen basın açıklaması Rüştü Hacıoğlu tarafından okundu.
Basın açıklamasında "Başörtüsüne Her Yerde Özgürlük" ve "Darbecilerin Yargılanması" konuları üzerinde duruldu. Geçtiğimiz haftalarda Muğla'da başörtülü öğrencinin Çanakkale'ye giderken otobüsten indirilmesine ve Milli Eğitim Bakanlığının "Okul dışındaki alanlarda kılık kıyafet yönetmeliğinin uygulanamayacağını, öğrencilerin istedikleri kıyafetle gezilere katılabileceklerini" belirten genelgesine değinilerek; bir genelgeyle yapılan haksız muameleyi düzelten, düzeltebilen bakanlığın niçin yıllardır keyfi ve hukuksuz bir şekilde sürdürülen başörtüsü yasağını kaldırmak için harekete geçmediği soruldu.
Kütahya'da başlayan başörtüsüne özgürlük basın açıklamaları hakkında da şu açıklama yapıldı: "Kütahya'da 10 Ekim 2009 tarihinde başlayan "başörtüsüne özgürlük mücadelesini" selamlıyoruz. Kütahya'dan "Başörtüsüne özgürlük mücadelesine" destek vererek onurlu bir mücadele başlatan Kütahyalı kardeşlerimizi tebrik ediyoruz."
Basın açıklamasında ayrıca geçtiğimiz Haziran başında Genelkurmay İstihbarat Dairesi'nde hazırlandığı anlaşılan 'İrtica İle Mücadele Eylem Planı' belgesine değinildi. Bu konuyla ilgili "Belge aslının bir ihbar mektubu ile birlikte ortaya çıkmasının ardından Genelkurmay Başkanlığı tarafından yapılan açıklamalarda, "konunun kamuoyuna yansımış olmasından duyulan rahatsızlık dile getirilmiş ve basına sızdıranların cezalandırılmasının gerektiği" ifade edilmiştir. Ardından da; 26 Ekim 2009 tarihi itibari ile "konunun Genelkurmay Askeri Savcılığınca soruşturulmaya başlandığı" ifade edilmiştir. Söz konusu belgenin ve girişimin hukuk düzenine yönelmiş açık bir tehdit niteliği taşıdığı bu kadar açık iken; belgenin içeriği ve hedeflerinin vahametini konuşmak yerine basına nasıl sızdığını konuşmak, darbe girişimini hafife almaya ya da örtmeye yönelik değilse nasıl izah edilmelidir?" açıklaması yapıldı.
Basın açıklaması "İnandığı gibi yaşaması baskı ve zulümle engellenen bizler, eğitim dahil her alanda zulmün son bulmasını haklarımızın iade edilmesini istiyoruz." sözleriyle son buldu.
Basın açıklamasının tam metni:
Hükümet açılım adı altında yıllardır reddettiği konulara el atarak güya tabuları yıkma çabası gütmektedir. Ne kadar iyi niyet arasak da bu çabanın ne kadar dar ve göstermelik bir çaba olduğunu okul gezisine çıkan başörtülü genç kızlarımızın başına gelenler bizlere göstermektedir.
Giresun'da okul gezisine katılan Giresun İmam Hatip Lisesi son sınıf öğrencisi Demet Özdemir'e başörtülü olduğu gerekçesiyle görevli Müdür Yardımcısı tarafından "Otobüs kamusal alandır, ya başını açarsın, ya otobüsten inersin..."denilmiş ve otobüsten indirilmiştir. Bu olayın üzerinden çok geçmeden olayın bir benzeri Muğla'da yaşanmıştır.
Muğla'nın Fethiye ilçesinde lise 3. Sınıf öğrencisi Cemile Büşra PİRCİ İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünce düzenlenen "Çanakkale gezisine" katılmıştır. Gezi otobüsünün hareket etmesinden 15 dakika sonra Muğla şehir merkezi çıkışında Cemile Büşra PİRCİ başörtülü olduğu gerekçesiyle gezi otobüsünden indirilmiş Milli Eğitime ait bir araçla evine gönderilmiştir.
Giresun ve Muğla'dan sonra yaşanan bu olayların aynısının Mardin'de yaşanmış olması ne hazindir. Mardin'de, Çanakkale gezisine katılan meslek lisesi öğrencisi Merve Akgül başörtülü olduğu gerekçesiyle İl Milli Eğitim Şube Müdürü Mehmet Eldem'in emriyle otobüsten indirilmiştir.
Yasakçı zihniyet zulme doymamaktadır. Öğrencilerin kılık kıyafetlerinin serbest olduğu gezilerde bile başörtüsü takmanın suç olduğu izlenimini uyandırmaya çalışmaktadırlar. Asıl suç okul gezisine katılan başörtülü kızlara bir zamanlar batıdaki gibi zenci muamelesi yaparak onları otobüsten indirmektir. Görüldüğü gibi baskıcı zihniyet kamusal alanlar dışında da gençlerimizi ayrımcılığa itmektedir. Zaten başörtülü eğitim ve çalışma hakları ellerinden alınan genç kızlarımız hayatlarının baharlarında ayrımcılığın en ağır boyutunu yaşamaktadırlar.
Bu olaylardan haberdar olan Milli Eğitim Bakanlığı bir genelge yayınlayarak okul dışındaki alanlarda kılık kıyafet yönetmeliğinin uygulanamayacağını, öğrencilerin istedikleri kıyafetle gezilere katılabileceklerini belirtmiştir. Bir genelgeyle yapılan haksız muameleyi düzelten, düzeltebilen bakanlık niçin yıllardır keyfi ve hukuksuz bir şekilde sürdürülen başörtüsü yasağını kaldırmak için harekete geçmemektedir. İstenirse bir genelge hazırlanabilir ve haksız olarak uygulanan başörtüsü yasağına dur denilebilir. 28 şubat sürecinde uygulamaya konan kat sayı engelini bile kaldırmak için 11 yıl bekleyen hükümet acaba daha neyi beklemektedir? Sadece belli bir kesimi memnun etmek amacıyla mı gerekli yasalar çıkarılmamaktadır?
Tüm yasakların ve özelde başörtüsü yasağının sonlandırılması için üzerimize düşen görev "haklarımız bizlere iade edilinceye kadar mücadele etmektir." Bu manada Antalyalı Müslümanlar olarak Kütahya'da 10 Ekim 2009 tarihinde başlayan "başörtüsüne özgürlük mücadelesini" selamlıyoruz. Kütahya'dan "Başörtüsüne özgürlük mücadelesine" destek vererek onurlu bir mücadele başlatan Kütahyalı kardeşlerimizi tebrik ediyoruz.
Ebetteki zulüm sadece başörtü yasağıyla devam etmemektedir. Dayanağını hiçbir zaman halktan almayan darbeci zihniyet yine işbaşındadır.
Geçtiğimiz Haziran başında Genelkurmay İstihbarat Dairesi'nde hazırlandığı anlaşılan 'İrtica İle Mücadele Eylem Planı' adı altındaki raporun medyaya yansımasından sonra ortaya çıkan durum, halk ve halkın değerlerine karşı girişilen bir başka rezalet örneğidir. Önce raporun aslı olmadığı söylenerek belgenin varlığı inkar edilmiş ama gerçek çok fazla gizlenememiştir.
Belge aslının bir ihbar mektubu ile birlikte ortaya çıkmasının ardından Genelkurmay Başkanlığı tarafından yapılan açıklamalarda, "konunun kamuoyuna yansımış olmasından duyulan rahatsızlık dile getirilmiş ve basına sızdıranların cezalandırılmasının gerektiği" ifade edilmiştir. Ardından da; 26 Ekim 2009 tarihi itibari ile "konunun Genelkurmay Askeri Savcılığınca soruşturulmaya başlandığı" ifade edilmiştir. Söz konusu belgenin ve girişimin hukuk düzenine yönelmiş açık bir tehdit niteliği taşıdığı bu kadar açık iken; belgenin içeriği ve hedeflerinin vahametini konuşmak yerine basına nasıl sızdığını konuşmak, darbe girişimini hafife almaya ya da örtmeye yönelik değilse nasıl izah edilmelidir?
Hukuk düzenine, insan hak ve özgürlüklerine yönelik bir saldırı planı olan 'İrticayla Mücadele Eylem Planı' adlı rapor, yasakçı ve zorba zihniyetin göstergesinden başka ne olabilir ki? Belge ve belgeye konu iddialarda bir siyasi parti ve bir topluluk hedef alınıyor gibi görünse de, temelde halk iradesine yönelik bir saldırı niteliğindedir ve bu sürecin her aşamasında kamuoyunun aydınlatılması önem taşımaktadır.
Süregelen zulmün bıkkınlık yaratması kişileri haklı davalarından vazgeçirmesi mümkündür. Ancak bizler, bürokratik ve baskıcı zihniyet sahip olduğumuz hakları iade edene kadar burada olmaya herkesi hak ve adalete çağırmaya devam edeceğiz. Baskı ve zulüm bizi hakkımızı almayı istemekten ve darbecilerin baskısından korkutamaz. İnandığı gibi yaşaması baskı ve zulümle engellenen bizler, eğitim dahil her alanda zulmün son bulmasını haklarımızın iade edilmesini istiyoruz. Allah'a emanet olun.
ÖZGÜR-DER ANTALYA TEMSİLCİLİĞİ