Türkiye'de Hukukun Felsefi Temelleri
Akhisar Özgür-Der'in 15 günlük seminerlerinin bu haftaki konuğu Furkan Soylu oldu.
Furkan Soylu, küçük yaşlarından itibaren Özgür-Der ailesinde büyümüş bir fert olarak buradaki büyüklerime hitap etmekten onur ve mutluluk duyduğunu belirterek başladığı konuşmasında özetle şu hususlara değindi:
"Bu geceki programımızda temel noktaları itibariyle bugünün Türkiye'sinde hukukun felsefi dayanakları; geçmişten geleceğe yerli ve ithal unsurları arasında, bilhassa İslam ve Batı boyutlarında konuşacağız. Çünkü ülkedeki ana referans çerçeveleri bunlardır. Her iki boyutun özü nedir, değişen dinamikleri nelerdir? Bu dinamiklerin günümüz Türkiyesin de ki versiyonları nelerdir? Müslümanlığın Türkiye uzantısı ile Batının Türkiye uzantısı gerek kendi içlerinde gerekse birlikte nasıl etkileşimler halindedir? Tutarlılık olmadan felsefi temel, felsefi temel olmadan hukuk olabilir mi? Bu sorulara cevap bulabilmek için şu kavramların iyi bilinmesi gerekir: Felsefe, ideoloji, zihniyet." diyerek konuşmasını sürdürerek Müslümanlar'ın hukuki izdüşümleri üst başlığıyla İslam'ı yorumlama sorunu İslam'ın hukuki özü ve Müslümanlar'ın dejenerasyonu ve hukuksuzluğu konularında dinleyicilere değerlendirmelerde bulundu.
Batı felsefesinin nüvesinin şüphecilik olduğunu belirterek Batı'yı meydana getiren başlangıçtaki büyük patlamanın sebebi şüphedir, sonuçları da şüphe kaynaklıdır. Batı bir şüphe uygarlığıdır. Modernizm şüpheyle bir çağ başlatmış ve şüpheyi yenmeye azmetmiş insanoğlunun, meçhul hiçbir şeyin kalmayacağına ve sürekli ileriye gidileceğine iman etmesidir. Bu kavram en çok hukuk algısını ve sistemlerini etkilemiştir. Aralarında Türkiye'nin de bulunduğu hukuk iktibasçısı ülkeler Batı'nın şüphe ve eleştiri yeteneğinden mahrumdur. Şüphe kültüründen mahrum oldukları için Batı'nın aşmak üzere geliştirdiği modernist forumları aşamayacak derecede, adeta imanla benimsemişlerdir. Devasız bir takipçilik derdine yakalanmışlardır. Türkiye'de ve Batı mukallidi pek çok ülkede hukukun tıkanması ve devlet-toplum ahengi oluşturamaması özetle şuna bağlanabilir: Türkiye, kaynağına yabancı olduğu Batı'yı yüzeysel ve uyumsuz bir surette taklide koyulmuş, kendi kültürünün dışsal unsurlarını reddederken köhnemiş zihniyetini perçinlemiştir. Batı, Türkiye'deki hukuka orijinaliyle alakasız tesirler yapmış, hukukun felsefi temelinde-tıpkı İslam gibi-onarıcı, yapıcı, bütüncül ve tutarlı bir yer alamamıştır.
Son bölümde Türkiye'de hukuk ideolojisini oluşturan ilerlemecilik, pozitivizm, laikçilik ve homojenleştirme kavramları hakkında bilgi vererek bugün Türkiye'de görsel iktidarı süren Batıcı ve İslamcı çizginin didişmesi/kavgası vardır. İki tarafın da toplum ve hukuk hassasiyetinin olgun olduğu söylenemez. İki taraf da abartılı bir devlet önceliği ile iktidar kavgası vermektedir. İki taraf da hukuku araçsallaştırma eğilimindedir. Sosyal gerçeklerin bütünüyle uyumlu, ölçülü ve özlü bir hukuk anlayışının sistemin temeline yerleştirilmesi fikri iki tarafta da mevcut değildir. Hukuk çarpışan ideolojilerin el birliğiyle felsefesiz, kaidesiz bir dövüş alanı olmuştur. Sürdürülebilir bir adalet rejimi kurulamamaktadır.
Özetle Türkiye'de hukukun felsefi temeli ancak sosyolojik verilerin aydınlatılması sonrasında, sosyal beklentilerin barışçıl ve insancıl taraflarının süzülmesi ile atılabilir. Bu temel atılmadıkça hukuk çözüm üretmek şöyle dursun, büyük bir bocalama nedeni olmaya devam edecektir. Türkiye'de Batı'yı ideolojik malzeme yapanlar nasıl totaliter eğilimler içerinde ise Müslümanlar da totaliter yorumlara yönelebilmektedir. İslam'ın hukuk özü gayet yalındır. Tevhid ve adalet temelini eksen alır.Totaliter, despotik ve şekilci değildir.
Program ikram edilen çay ve katılımcıların katkı ve soruları ile devam etti.