Toplumsal kimlik ve hayat tarzlarında bulanıklaşma
Özgür-Der Adana Şubesinin programı Özgür-Der Genel Başkan Yardımcısı Kenan Alpay’ın sunumu ile gerçekleştirildi.
Ev sahipliğini Özgür Der Adana Şubesi ve Adana Ülfet Eğitim ve Yardımlaşma Derneği’nin üstlendiği program Ülfet Derneği Konferans Salonu’nda gerçekleşti. “Toplumsal kimlik ve hayat tarzlarında bulanıklaşma” konulu sunumuna gazeteci-yazar Kenan Alpay dinleyicileri selamlayarak başladı.
Kenan Alpay’ın konuşmasından öne çıkan bazı vurgular şöyle:
Müslüman bir toplumda yaşadıklarını söyleyen Alpay “öncelikle toplumsal kimlik ve hayat tarzları neden bulanıklaşıyor?” sorusuna cevap aramamız gerektiğini belirtti. Alpay konuşmasına şöyle devam etti: “Öncelikle bir Müslüman olarak Allah’a ve Resulüne iman ettik ve Allah’ın sınırlarını çizdiği Hududullaha uygun bir hayat yaşamak hedefindeyiz. Bununla beraber Allah’ın çizmiş olduğu sınırları çiğneyen, etkisiz hale getirmeye çalışan farklı ideolojiler ve yapıların karşısında hakkı temsil etmek ve ikame etmek, Allah’ın bize yüklediği bir sorumluluktur.”
Toplumda bağımlılık, cinayet, aldatma, dedikodu gibi pek çok kimlik bulanıklığı belirtisi olduğuna dikkati çeken Alpay, “Mesele sürekli şikâyet etmek değil, teşhis ve tedaviye önem vermektir.” dedi. Milliyetçilik, sekülerizm, Kemalizm veya liberalizm gibi ideolojilerle gerek kaynaklar ve hedefler açısından gerekse usul ve üslup açısından elbette ki İslam’ın ve Müslümanların arasında çok temel ve derin farklar olduğu her zaman vurgulanmak zorundayız.Müslüman fert ve toplumlar da bu post-modern hayat tarzlarının amansız bir biçimde yarış yaptığı kulvarlara girerek, onlarla rekabete girmiş durumundalar.
İnsanoğlu siyasal, dini, ideolojik anlamda düşüncelerini siyasal semboller ve kavramlar üzerinden ifade eder. İslam açısından da semboller ve kavramlar önemlidir. Ülkemizde Kemalizm ideolojisini savunan bir takım kadrolar, örgüt ve partiler var. Kemalizmin devletin, siyasetin, toplumun, üniversitenin hatta ilkokulun ve kreşlerin bile çizgisini, yönü kıblesini tayin etmesi gerektiğini savunan bu kesimlere göre; Mustafa Kemal her yaptığıyla eşsiz bir örneklik ve ulu bir önderliktir. “Madem aşamıyoruz o halde kendimize uygun bir modele dönüştürelim ve bu modeli kullanalım” gibi bir pragmatizm Ulu Önder Atatürk kültünü güçlendirmekten, vesayetin kaynağı Kemalizm’i birincil meşruiyet kaynağı haline getirmekten ve İslam dahil bütün değerleri ona bağımlı hale sokup çürütmekten başkaca bir sonuç vermiyor. Modernleşen dünyadan sadece Müslümanlar olumsuz manada etkilenmedi. Farklı yapı ve ideolojiler de bu anafordan sarsıcı düzeyde derinden etkilendiler. Tabi ki hayatı bir bütün ve salt olarak çatışma üzerine kurmak, keskin bir biçimde ayrıştırmak istemiyoruz. Kucaklayıcı ve esnek olacağız elbette ama bu durum hiçbir surette ilkesizlik anlamına gelememelidir. Prensip sahibi olanlar esneklik gösterebilirler ancak esneklik ile ilkesizlik arasındaki temel farkı göremeyenler kaybetmeye mahkumdur.
İslami şahsiyette doğruluk, dürüstlük ve açıklık en bariz vasıftır. Takıyye adı altında bu sorumluluktan kaçamaz. Müslüman şahsiyetin hayatı doğruluk ve hakikat üzere olması gerekir. Her duyduğu, her okuduğu şeye inanmaması ve tetkik edip doğruluğunu teyid etmedikçe de bunları asla yaymaması gerekir. Müslümanın hayatı her alanda bir bütünlüğe, tutarlılığa, şeffaflığa dayandığı gibi takıyyeden, çift kimliklilikten, pragmatizmden de uzak olmalıdır. Allah’ın bize rol model olarak seçmiş kişileri örnek almamız gerektiği ve Kur’an’ın gölgesinde bir hayat inşa etmemiz gerektiğinin bilincinde olmalıyız. Müslümanların rol modeli de bellidir, örnek alacağı şahsiyet ve davranışlar da bellidir. Evvela Resullerin ve Nebilerin, sıddıkların, şahitlerin, salihlerin, muttakilerin, muhsinlerin yani Fatiha suresinde “nimet verilenler” olarak zikredilenlerin öncümüz, önderimiz, örneğimiz olduğu gerçeğinden hareket etmek mecburiyetindeyiz.
Kıyamet duygusunu kaybettiğimizde toplumsal kimlik bunalımı Müslümanların yakasını bırakmayacağına dikkat edilmesi gerektiğini aktaran konuşmacı, biz Müslümanlara düşen sorumluluk, Muhammed (s.a.v) ümmeti olmakla iftihar etmekle kalmamalı ve biz Muhammed (s.a.v) ümmeti duygu ve düşüncesi ihya ve inşa edelim. Son olarak bizlere “Hangi millettensin?” sorusu sorulduğunda İbrâhim (a.s) milletindenim demeyi bilmemiz gerektiğinivurgulayarak ve sorulan soruları cevaplayarak konuşmasını bitirdi.