"Şiiliğin Oluşumu"
Akhisar Özgür-Der temsilciliğinde düzenlenen eğitim seminerlerinin 14. cüsü olan 'Şiiliğin Oluşumu' başlıklı konu İstanbul Özgür-Der'den Musa Üzer tarafından sunuldu.
Musa Üzer İslam tarihindeki önemli olaylara kısaca değindikten sonra Şiiliğin farklı yaklaştığı konuları bilmemizin önemli olduğunu belirtti. Üzer konu hakkında özetle şunları anlattı:
Arapça'da "ş-y-a'' kökünden gelen bir kelime olup taraftar, yardımcı, partizan anlamlarında kullanılmaktadır. Şiâ daha çok hizipleşme ve klikleşmeyi ifade eden bir lafızdır.
Şiâ'nın büyük çoğunluğu, Ali taraftarlığının Hz. Peygamber devrinde, onun vasıtasıyla ve teşvikiyle ortaya çıkıp gelişme kaydettiğini söylemiştir. Hatta Hz. Ali'nin, imametini destekleyen, sahabilerin, daha o zaman, Ali Şiâsı diye anıldıklarını belirtmektedirler. Hz.Ali'nin ilk dönemde Hz. Ebubekir'in halife seçilmesinden hoşlanmadığı, ona biat etmeye belli bir süre yanaşmadığı bilinmektedir. Hz. Ali'nın Hz. Ebubekir ve önde gelen diğer zevâtla yaptığı konuşmalarda, kendisinin halifeliğe daha fazla hak sahibi olduğunu düşündüğünü gösteren ifadeleri mevcuttur. Tabir yerindeyse Ümeyyeoğulları ve Haşimoğullarını rakip iki siyasi parti gibi değerlendirebiliriz. Doğal olarak Hz.Ali Haşim oğullarının lideri konumundadır. Şiîler hilafetin nass ve tayinle belirlendiğini ispat etmek için bazı deliller getirmiştir. Aynı şekilde gadîr-i Hum hadisesinden nass ve tayin manası çıkarmışlardır. Ancak Hz. Ali'nin imamet tartışmalarında yada oğullarının Muaviye ile olan sorunlarında nass'tan, tayinden bahsetmedikleri açıkca bilinmektedir. İslam tarihinin ilk iki yüzyılında tayinden yada İmametin nass'la belirlemesi gerektiğinden bahsedende yoktur. İmamet şii inancının en temel itikadıdır. Hz Ali ve onun soyunun tayinle imamete geçmesi gerektiğini ama bu haklarının gaspedildiği iddiasındadırlar.
Cemel, Sıffın ve Nehveran savaşlarında Ali ile beraber mücadele edenler, Ali'nin Şiâsı yanı siyasi tercih itibariyle Ali taraftarı idiler. Hasan b. Ali'nin, Muaviye b.Ebî Süfyan ile yaptığı anlaşma sonucu halifelikten çekilmesi Ali taraftarlarınca hoş karşılanmamıştır. Muaviye devrinde, Ali ve sevenleri lanet edilmiş, hatta Ali taraftarları zulüm ve baskı altında tutulmuştur. Oğlu Yezid'i halifelik için veliaht tayin eden Muaviye'nin 60/680 yılındaki ölümünden sonra Hz.Hüseyin, Yezid'e biat etmeyi reddetmiştir. Ardından yaşanan Kerbela olayı Şiâ'nın mezhep olarak teşekkül sürecine girmesinde son derece etkili olmuştur. Kerbela olayından sonra Kufe Şiâsı Tevvabûn adıyla bir hareket başlattı. Yezid b.Muaviye'nin ölümünü takiben Muhtar es-Sakafi, Hz. Hüseyin'in oğlu Ali b. Hüseyin'e (Zeynelabidin) mektup yazıp kendisine biat etmek istediğini bildirdi. Fakat Zeynelabidin onun bu teklifini reddetti. İkinci hicri asırda, Şii farklılaşmasının odağında mevcut olan aşırı fikirler zamanla ayıklanmış ve ortaya İmamiyye çıkmıştır. İmamiyye, Hz.
On iki imam sırasıyla şu şahsiyetlerdir:
1) Ali b. Ebî Talib
2) Hasan b. Ali
3) Hüseyin b. Ali
4) Ali b. Hüseyin Zeyne'l Abidîn
5) Muhammed el-Bâkır b. Ali Zeyne'l Abidîn
6) Cafer es-Sâdık b. Muhammed el-Bâkır
7) Mûsa el-Kâzım b. Cafer es-Sâdık
8) Ali er-Rızâ b. Mûsa el-Kâzım
9) Muhammed Cevâd et-Takî b. Ali er-Rızâ
10) Ali el-Hâdî en-Nakî b. Muhammed et-Takî
11) Hasan el-Askerî b. Ali en-Nakî
12) Muhammed el-Mehdî b. Hasan el-Askerî
İmaiye Şiası'na göre halen gaybet halinde bulunan, fakat gelecekte mehdî olarak ortaya çıkıp dünyada adil bir düzen kuracağına inanılan on ikinci imamdır. İmamiyye'ye göre, Hasan el-Askerî, oğlu Muhammed'i doğduğu zaman ve kendi vefatına kadarki zaman zarfında yakınlarından birçok kişiye göstermiş ve onun, kendisinden sonra ALLAH'ın hucceti ve ümmetin imamı olacağını bildirmiştir. Ancak Askerî vefat edince (260/874), oğlu Muhammed de gizliliğe (gaybet) çekilmiştir. Bu tarihten itibaren başlayıp Muhammed'in döneceği kıyamete yakın bir vakte kadar devam edecek döneme Gaybet dönemi denir. Son imam denilen Muhammed el-Mehdî b. Hasan el-Askerî'nin gerçek biri olup olmadığı hep tartışılmıştır. Hakkında net bir bilgi yoktur.
Soru cevap bölümünde farklılıklarımız olmakla birlikte Şiilerinde müslüman oldukları temel İslam akidesine inandıkları aramızdaki sorunların tarihsel olaylar üzerinden oluştuğu konuşuldu. Günümüzde şiilik ve velayet-i fakih teorisi değerlendirildi. Usuli ve ahbari şii düşünce arasındaki farklar üzerinde duruldu. Yapılan katkılardan sonra seminer sona erdi.