Akhisar’da İslami Mücadele Kadın Semineri
Özgür-Der Akhisar şubesince bayanlara yönelik olarak düzenlenen seminer programlarının bu ayki konusu "İslami mücadelede kadın" oldu.
Semineri İzmir Özgür-Der'den Behice Özarpacı sundu.
Sözlerine "Ey İnsanlar ! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık.Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kabilelere ve halklara ayırdık.Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız,Ondan en çok korkanınızdır.Şüphesiz Allah bilendir,her şeyden haberdardır." (Hucurat /13) ayetiyle başlayan konuşmacı daha sonra sunumunda özetle şunları anlattı:
"İslami mücadeleyi inancımızın bir parçası olarak gören Müslümanlar, kadın söz konusu olduğunda mücadeleye aktif olarak katılmayı Müslüman kadınların ev, aile, eş üçgeninden arta kalan zamanlarda ifa edeceği sevap unsuru mu yoksa sair diğer tüm sorumluluklarını kendisine göre belirleyeceği bir yaşam tarzı olarak mı algılamaktadırlar? Bu soruya verilecek iki ayrı cevap aynı zamanda iki farklı yaşam biçimi anlamına gelmektedir. Bu fark bütün ev işlerini yapmış, çocuklarının kalacağı yeri önceden ayarlamış, varsa aile büyüklerinden ve eşinden izin alabilmek için yeteri kadar dil dökmüş bir kadının İslami mücadele bağlamında bir etkinliğe katılması ile bütün sorumluluklarını hayatının etrafında döndüğü mücadelesine bağlı olarak yerine getiren bir Müslüman kadının yaşantısı arasındaki büyük farktır. Varsa iç gerilimini itaat anlayışı ile bastırıp görece bir huzur ortamını korumaya çalışan kadın ile yüzyılların alışkanlıklarına karşı yeni bir model üretmenin gerilimindeki kadının hayatı arasındaki farktır bu.
Genellikle kadın, aile ve onunla bağlantılı sorumlulukların dışındaki tüm alanlarda bir erkek kadar katkısı, başarısı olabilecek bir yapıya sahip olmadığı düşüncesi dini, ideolojisi ne olursa olsun tarihi bir ön yargıdır. Ve bu ön yargının tarihi, gücün kaba kuvvete dayandırılarak zayıf olanın ezilmesi kadar eski. Bu ataerkil birikim kadın konusunda bütün düşünce ve kültürleri etkisi altına almış, son Rasul'ün tüm farklı uygulamalarına rağmen gelenek, Müslüman kadın konusundaki algılayışları da kendi potasında şekillendirmiştir. Gerçi gelenekte İslami mücadele kavramının da bizlerin anladığı anlamda bir yeri yoktur ki fitne olarak görülen, cehennemin çoğunluğunu oluşturacağı düşünülen, aklı ve dini eksik (!) varlık böylesine ciddi bir sorumluluğu üzerine alacak olsun.
Geleneksel anlayışın kadına dair en temel varsayımı kadının "zayıf" yaratılmış olduğudur. Kadın konusunun geçtiği tüm ayetler bu bakış açısına göre yorumlanır.
Bu ön kabule göre duygusal, naif, aklen ve dinen eksik, fitne unsuru olarak erkeklerin imtihanı olan kadının kurtuluşu dar anlamda ibadetlerini ifa ederek kocasına ya da babasına itaati ile gerçekleşecektir. Dolayısıyla İslami mücadele zorlu bir yoldur ve bu yolda kadınların Müslüman erkeklerin ayağına dolaşmadan bir köşede çocuklarını yetiştirmeleri yeterlidir. Azgın emperyalizme ve yerli işbirlikçilerine karşı bir söylem geliştirmek, toplumsal değişim için bir cehdin içinde bulunmak Müslüman kadının boyunu aşar bu anlayışa göre. Söz konusu paradigmayı temellendirdiği düşünülen ayetlerden biri şudur:
Yoksa Allah, yarattıklarından kızları kendisine aldı da oğulları size mi seçip bıraktı? Rahman'a, benzer olarak ileri sürdüğü (kız çocuğu) onlardan birine müjdelendiği zaman onun yüzü simsiyah kesilir, öfkesinden yutkunup dururdu. Süs içinde yetiştirilip mücadeleye açık olmayanı mı Allah'ın bir parçası yaptılar?" (Zuhruf, 16-18)
Ayette geçen "süs içinde yetiştirilip mücadeleye açık olmayan" ibaresinden yola çıkılarak kadın fıtratının mücadeleye kapalı olduğu çıkarımı yapılmaktadır. Halbuki ayetler dikkatle okunduğunda Arapların kız çocuğuna bakış açıları eleştirilmektedir. Kendilerinden utanç duydukları kız çocuğunu Allah'a isnat etmeleri yaratıcılarına verdikleri düşük değeri göstermektedir. Süs içinde yetiştirdikleri, iyi tartışamaz, savaşamaz, aile ve kabile namusunu, şerefini koruyamaz diye düşündükleri kız çocuğunu beğenmez iken onu Allah'a uygun görmeleridir eleştiri konusu olan. Yoksa erkek çocuğu Allah'a nispet edilecek olsaydı Rabbimizin bundan hoşnut olması mümkün müydü? Üstelik ayetten yalın olarak anlaşılan kız çocuğunun doğuştan süs unsuru olmayıp süs bitkisi gibi yetiştirildiğinden mücadeleye açık olmamasıdır.
Bugün de öyle değil midir? Kız çocuğu genellikle sunuma hazır, maharetli, elinden her iş gelen, itaatkar bir ruhla yetiştirilir. Böylelikle hayat vizyonu olmayan kadınlardan, yaşadığı coğrafyada ve dünyada olup bitenlerden bihaber, sığ dünyasında kırılgan kişilikler ortaya çıkıyor. Depresyon üreten bu hayat tarzı ile mücadele içinde yer alabilecek bir kimlik oluşturabilmek ne kadar da zor! Gençliği pembe diziler karşısında çeyiz sandıklarını doldurmakla geçen genç kızlar, süslerin içinde narin bir şekilde yetiştirildikleri sürece İslami mücadele içindeki eş için bile bir engel teşkil etmektedir. Ancak bu durumu bütün kadınlar için genellemekte yanlış olacaktır. Az da olsa kendileri için üretilmiş fanustan çıkan ve İslam'ın diriltici ruhunu kuşanmış Müslüman kadınlar hep olagelmiştir.
Ne var ki geleneği eleştirdiğini iddia ederek İslami mücadeleye soyunmuş yapılarda bile geleneğin hâlâ hakimiyetini sürdürdüğü alan Müslüman kadının mücadele içindeki yeridir. Bu bakışın muhtemel nedenlerinden biri İslami mücadelenin yalnızca kaba kuvvete dayalı bir savaş ortamını çağrıştırması olmalı. Halbuki mücadele, düşüncenin tohum aşamasından, ekilmesine, büyüyüp yetişmesine, yayılmasına kadar bütün aşamaları kapsayacak genişliktedir. Zayıflıktan kasıt kas gücü ise evet kadın zayıftır ancak İslami mücadele tümüyle kas gücüne dayanmaz. Mücadele toplumu dönüştürme, yeni yetişen nesillere yön verme, bilinç uyanıklığı ve bütün bunlar için gerekli takva donanımı ise herkes adanmışlığı oranında karşılığını alacaktır. Ve mücadele içinde Müslüman kadına mücadelenin her aşamasında ihtiyaç duyulmaktadır. Çünkü toplumsal değişim zorlu bir yolculuktur ve çok boyutluluk, süreklilik, kuşatıcılık istemektedir. Müslüman kadının yer almadığı bir mücadele ister istemez eksik bir yapılanma oluşturacaktır
Sonuç olarak, şimdiye kadar toplumun yarısını atıl olarak oluşturan kadının statüsünün değişmesi ile oluşan bilinçli Müslüman kadınlar ve bilinçli Müslüman erkekler beraberce sorunların üstesinden gelebileceklerdir.
Allah, göklerin, yerin ve dağların yüklenmekten korktuğu emaneti yüklenerek sorumluluk sahibi olan insan için akıbetin inanan erkek ve kadınlar için olacağını müjdeliyor [33/72, 73]. "Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, (gönülden Allah'a) saygılı erkekler ve (gönülden Allah'a) saygılı kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve ırzlarını koruyan kadınlar, Allah'ı çok zikreden erkekler ve Allah'ı çok zikreden kadınlar, (işte) Allah bunlar için bağış ve büyük bir mükafat hazırlamıştır." [33/35].
Dileğimiz Allah'tan aldığımız emanetin, sorumluluğun bilincinde olup da bağış ve büyük mükafata erişen Müslüman erkek ve Müslüman kadınlar olmamızdır."
Seminer programı soru-cevap bölümünün ardından sona erdi.