Akhisar'da "Dünyevileşme" Semineri
Akhisar Özgür-Der Temsilciliğince bayanlara yönelik olarak düzenlenen "Kur'an'a göre kavramlar" üst başlıklı seminerler dizisinin sonuncusu olan "Dünyevileşme" konulu seminer, Akhisar Özgür-Der'den Zeycan Karaboğa'nın sunumuyla gerçekleştirildi.
Zeycan Karaboğa, sunumunda özetle şunları anlattı:
"Dünyevileşme amelde, itikatta bilinçte bozulma; dünyevîleşme yönünde değişim, hayatın her alanında dinsel düşünmeyi devre dışı bırakma, dini sembolleri anlamsızlaştırma ve dini ancak vicdanî tahayyül olarak konumlandırmadır. Farklı bir ifadeyle sekülarizm, insanî değerlerin dinî ve metafizik denetimden uzaklaştırılmasıdır. Bu anlamıyla da o, her şeye matematiksel bakıştır.
"Dünya" kavramı, âhiret veya âhiret hayatının karşılığı olarak, "hayâtü'd-dünyâ/yakın hayat" anlamındadır. Bu kelime Kur'an'da çok sık ve âhiretten veya ölümden önceki hayatın sıfatı olarak geçmektedir. Kur'an'ın yanlış anlaşılan kavramlarından bir tanesi de "dünya" kelimesidir. "Dünya" bir sıfat olmasına rağmen, üzerinde yaşadığımız yeryüzünün ismi olarak algılanmıştır. Bu yanlış adlandırma İslam'ın dünya hayatına getirdiği tanım ve ölçünün yanlış anlaşılmasına yol açmıştır. Buradan hareketle, İslam'ın üzerinde yaşadığımız dünyayı (yer küreyi) kötülediği sanılmış, bu dünyadan yüz çevirmenin fazilet ve yükselme sebebi olacağı iddia edilmiştir.
Halbuki Kur'an-ı Kerim, üzerinde yaşadığımız yer küresini, yani jeolojik anlamdaki dünyayı anlatmak üzere 'arz/yer' kelimesini kullanmıştır. 'Dünya' kelimesi ise, yeryüzünde yaşanan hayatın basitliğini, değersizliğini, geçiciliğini ifade eden dinî ve ahlâkî bir anlam kazanmıştır. 'Dünya' kelimesi ile, burada yaşanılan hayat anlayışı kötülenmiş, hafife alınmış, bununla da yer küresi değil; âhireti geri plana bıraktıran, âhireti hesaba katmayan yaşama zihniyeti tenkit edilmiştir.
Kur'an, 'dünya' kelimesini, kişiyi Allah'tan uzaklaştıran iğreti, âdi, sefil bir hayatın karşılığı olarak kullanmaktadır. Bu kelimeyi çoğunlukla âhiret hayatı ile birlikte söz konusu etmektedir. İki hayat arasında karşılaştırma yapmakta, âhiret hayatının üstünlüğünü ve devamlılığını vurgulamaktadır. Öte yandan Kur'an, âhireti unutturmayan, kişinin kulluk görevlerine engel olmayan, insanı sapıklığa götürmeyen 'dünya hayatını' kötülemez. Hatta bunun bir mutluluk olduğunu, mü'minlerin bu anlamda dua etmeleri gerektiğini öğütler. "Onlardan öylesi vardır ki: 'Rabbimiz, bize dünyada da hasene (iyilik ve güzellik) ver, âhirette de hasene (iyilik ve güzellik) ver ve bizi ateş azabından koru' der." (Bakara, 2/201. Ayrıca: A'raf 7/156; Nahl, 16/122) "Müjde, dünya hayatında da, âhiret hayatında da onlarındır. Allah'ın sözleri için bir değişiklik yoktur. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur." (Yûnus, 10/64)
Allah, yeryüzündeki her şeyi insanlar için yaratmıştır (Bakara, 2/29). Öyleyse onların bu maddi nimetlerden faydalanması, onlara sahip olmaya çalışması ve onlarla beraber dünyada bir mutluluk araması kötü ve haram değildir. Yani "dünya mutluluğu" âhiret mutluluğunun karşıtı olamaz. Bir başka deyişle, âhiretteki sonsuz saadeti yakalamak için, insanın dünyadaki mutluluğu ve nimetleri terk etmesi gerekmez.
Kur'an dünya ile âhiret arasında bir tercih olursa, elbette âhiretin tercih edilmesini emrediyor. Çünkü âhiret hayatı daha hayırlı ve daha kalıcıdır (Duhâ, 93/4). Dünya hayatını âhirete tercih edenler, uzak bir sapıklığa düşerler (İbrahim, 14/3). Allah'ın hükümlerine kulak vermeyip, âhireti unutanlar; dünyaya karşılık âhireti satanlardır. Böyle bir alış-veriş hiç de kârlı değildir (Bakara, 2/86). Müslümanlardan bazıları da âhiretlerini kazanmak için dünyalarını satarlar. Kur'an, Allah yolunda cihad etmenin bu anlama geldiğini ve böylelerinin büyük bir sevaba kavuşacaklarını haber veriyor. Allah yolunun şehitleri bu çok kârlı alışverişin canlı örneğidir (Nisa, 4/74).
Kur'an-ı Kerim'e göre dünya hayıt, bir oyun (oyalanma) ve bir eğlencedir (En'âm, 6/32; Muhammed, 4736 vd.), aldatıcı bir meta (fayda, alınıp-satılan şey) (Âl-i İmrân, 3/14, 185; Tevbe, 9/38 vd.), geçici ve önemsizdir (Nisa, 4/77). Dünya hayatı, yağmurla biten ve yeşeren, sonra da bir doğal âfetle yok olup giden ekin gibidir (Yûnus, 10/24; Kehf, 18/45). Oyun, oyalanma, eğlence ve bir süs olmasının yanı sıra; mal ve çocuk bakımından bir övünme ve bir çoğalma yarışıdır. O, aldatıcı bir geçinme aracıdır (Hadîd, 57/20). Mal sahibi olmak, Çocuk edinmek ve diğer sahip olunan şeyler, aslında dünya hayatının süsüdür. Ancak, varılacak yerin en güzeli, mutluluğun en şahanesi Allah'ın katındadır (Âl-i İmrân, 3/14). Dünya hayatı, bu gibi özellikleriyle aldatıcı, oyalayıcı, gaflete düşürücü, asıl maksattan uzaklaştırıcı, gelip-geçici ve vefasızdır.
Öte yandan Kur'an'da dünyanın önemine işaret eden ayetlerle de muhatap oluruz. Din, dünyada yaşanır, âhiret dünyada kazanılır. Dünya bir imtihan alanıdır, o yüzden dünya âhiret için yaşanmalıdır. Ebedi saadet bu dünyada kazanıldığı için dünya hayatı çok değerlidir. Kıymeti bilinmeli, ömür boşa harcanmamalıdır. Kur'an'da dünya için "bugün", âhirete de "yarın" denilmiş, âhiretin bir gün kadar yakın olduğu ve ona azık hazırlanması istenmiştir (Haşr, 59/18). Bütün bunlarla birlikte Kur'an, dünyadan el etek çekilmesini emretmez. "Yerde ne varsa hepsini sizin için yaratan Allah'tır." (Bakara, 2/29) buyrulur. Kur'an, bize çalışmayı emretmiş, dünya nimetlerinden meşru şekilde istifade etmemi?! tavsiye etmiştir. "Namaz kılındıktan sonra yeryüzüne dağılın ve Allah'ın lütfundan (nasibinizi) arayın. Allah'ı çok zikredin/anın ki kurtuluşa eresiniz." (Cum'a, 62/10) Dünyadan nasibimizi unutmamamızı hatırlatır. (Kasas, 28/77)
Dünya ve âhiret arasında bir tercih yapma mecburiyeti ortaya çıktığı zaman hiç tereddüt etmeden âhiret hayatının tercih edilmesi istenmiş, aksi davranışta bulunanlar şiddetle kınanmıştır (İbrahim, 14/3; Nâziât, 79/37-39). Çünkü âhiret, dünyadan daha hayırlıdır (Duhâ, 93/4). Geçici ve süreksiz olan, kalıcı ve daimî olana tercih edilemez. "Önce dünya" diyenler "dünya karşılığında âhireti satanlar" şeklinde nitelendirilmiş, değerli ve çok olanı verip değersiz ve az olanı satın almanın kârlı bir iş olmadığı ifade edilmiştir (Bakara, 2/86, 90). Bu anlayışa sahip olanların yaptıkları işler kendilerine dünyada da âhirette de bir yarar sağlamaz (Bakara, 2/217). Buna karşılık, âhiretlerini kazanmak için dünyalarını satanlar övülmüştür (Nisa, 4/74)
Hz. Peygamber, yaşadığı hayat itibariyle dünya karşısında takınılması gereken tavrın nasıl olması gerektiğini göstermiştir. Nitekim, "Uhud dağı kadar altınım olsa, üç günden fazla saklamazdım" (Buhârî, Zekât 4; Müslim, Zekât 10) demiş, hayatı boyunca dünyalığa önem vermemiş, vefatından sonra birkaç şahsî eşyasından ve çok az miktarda maldan başka bir şey bırakmamış, ilk iki halifesi de bu yolda onu takip etmiştir. Bununla beraber Hz. Peygamber, "Dünya malı tatlıdır, çekicidir" (Buhârî, Cihad 37; Tirmizî, Fitan 26) sözüyle herkesin dünyaya ve maddeye karşı kendisi gibi davranamayacağını da ifade etmiştir. Nitekim müslümanların servet edinmelerini tasvip etmiş, dinin servetle ilgili olarak getirdiği yükümlülüklerin ifa edilmesi şartıyla zenginliğin kötü bir şey olmadığını söylemiştir. Onun dünya karşısındaki tavrı ve sözleri bir tavsiye ve uyarı niteliğindedir. İnsanda maddeye ve şahsî çıkara karşı doğuştan bir eğilim, hatta hırs bulunduğundan İslâm, kişileri dünya nimetlerine men veya teşvik etme yerine; onların dünya ile ilgili davranışlarını düzene koymaya özen göstermelerini istemiştir
Peygamberimiz dünya hayatını aşırı sevip, ona bağlanmaktan mü'minleri sakındırmıştır. Bazı hadislerinde dünya hayatını aşağılayıp tel'in ettiğini görüyoruz. Fakat Peygamberimiz'in aşağıladığı dünya, insanların nefs-i emmârelerine bakan fuhşiyatın, serlerin, zulümlerin, isyanların işlendiği dünyadır. Âhiretin tarlası olan, Allah'a kulluk icra edilen, yer olan dünya değildir
Kur'anî hükümlerin ilk ve en doğru uygulamasını örneklendiren Rasulullah (s) göstermiştir ki İslâm, her konuda olduğu gibi bu meselede de denge ister. Âhireti unutturmayacak, ibâdetten alıkoymayacak, harama yer vermeyecek ölçüde dünyalık istemeyi yasaklamaz. Güçlü müslümanın, zayıf müslümana nazaran Allah'a daha sevgili olduğunu söyleyen, veren elin alan elden üstün olduğunu beyan eden İslâm'ın, "dünyayı tamamen terk et" demeyeceği açıktır (Kütüb-i Sitte 7/248) Bir şeyin fazilet ve fenalığı, başka şeyle mukayese edilerek ortaya çıkar. Âhiretle mukayese ile, ona tercih edilen dünyanın olumsuzluğu değerlendirilir. Allah'a küfür, isyan ve fısklarla dolu olan dalâlet ehlinin dünyasıdır yerilen. Âhireti kazandıran, mü'minlere mescid, âhirete tarla olan dünya elbette kötü değildir
İslâm, her konuda olduğu gibi bu konuda da İnsan hayatına ve arzularına bir denge getirmektedir. Allah'ın insanlar için yarattığı zînetleri (süsleri ve geçimlikleri) kimsenin yasaklamaya ve haram kılmaya hakkı yoktur. Ancak insan bu zînetleri helâl yoldan aramalı, harama harcamamalı, mal ile şımarmamalı, malı haksızlık aracı olarak kullanmamalı, mal ile meşgul olarak Allah'tan ve âhirete hazırlanmaktan uzaklaşmamalı, üzerinde (zekât, sadaka ve nafaka gibi) hakkı olanların hakkını vermelidir.
Peygamber (s) dünyadan yüz çevirerek, devamlı ibadetle meşgul olup, kendisinin ve ailesinin ihtiyaçlarını bile karşılamayan sahabelerin tutumunu tenkit ettiği gibi, dünyalık ve mal sevgisini kalplerine yerleştirip kulluk görevlerini ihmal edenleri de uyarmıştır.
Dünya hayatı ve âhirete hazır olma arasında bir denge olmalıdır. İslâm'ın hoş görmediği 'dünya hayatı', insanı Allah'tan uzaklaştıran yaşama anlayışıdır. Mal, servet, makam ve mevki tutkusu, şöhret hastalığı, şehvetlere esir olma, lüks ve israf anlayışı, malla şımarma ve dünyalıklara köle olma akılsızlığıdır.
Kur'an-ı Kerim'in büyük mânâ kaybına uğramış kavramlarından birisidir dünya kavramı. Bu kelime, özellikle Türkçe'de hemen hemen bütünüyle "arz" karşılığı kullanılmaya başlanmıştır. Bilindiği gibi, "arz" yeryüzü demektir. "Dünya" ise "en yakın" veya "daha aşağı, âdi, alçak" anlamlarına gelir. Duyularımıza hitap eden varlıklar, en aşağıda olan maddî varlıklardır, yani cisimlerdir.
Nitekim bugünkü Batı uygarlığı her yönden dünya hayatı yaşayan bir uygarlıktır. Bilgi konusunda duyumcudur; duyuların var dediği varlıkların dışında varlık kabul etmez; pozitivizmiyle, yalnızca bu varlıkların incelenebileceğini ve bilgiye konu olabileceğini savunur. Bu bakımdan, bu anlayıştaki Batı uygarlığının ve Batı insanının hayatı yalnızca dünya hayatı, yani en aşağı hayâttır, duyuların hayatıdır. Gözün, kulağın ve şehvetin bayağı zevklerinden başka zevk olmadığını sanır, gaye olarak ancak dünya hayatını edinir; bu bakımdan, onun için âhirette hiçbir nasip yoktur. Böyleleri, yalnızca gözlerinin gördüğünü, kulaklarının duyduğunu derilerinin dokunduğunu var kabul edip, bunların ötesine geçemediklerinden, Kur'an onları "kör, sağır ve ölü" ve dolayısıyla "akletmeyenler, derin düşünemeyenler ve câhiller" olarak tavsif eder.
Oysa hayat yalnızca dünya hayatından ibaret değildir; insana gerçek mutluluğu kazandıran, onu varlıklar hiyerarşisindeki gerçek yerine oturtan ve ona gerçeği öğreten bir başka hayat vardır; işte, bu başka hayat, âhirettir.