''Adil Şahitlik ve Muhalif Kimlik"
Akhisar Özgür-Der Temsilciliğinde düzenlenen programda Özgür-Der Genel Sekreteri Musa Üzer ''Adil Şahitlik ve Muhalif Kimlik" konusunu anlattı.
Musa Üzer konuşmasına, şahitlik kavramının Kur'an'ın temel kavramlarından biri olduğunu buna rağmen bu kavramın tarihsel süreçte en çok içi boşaltılan kavramlardan biri olduğunu ifade ederek başladı. İnsanoğlunun zaaflarla malul bir varlık olduğunu ifade eden Üzer, adil şahitlik konusunda da insanın iki temel zaafı olduğunu, bunların ilkinin insanin yapısından kaynaklanan doğal zaaflar olduğunu ikincisinin de insanoğlunun yaşamını sürdüregeldiği alanlardaki iktidar unsurları ile olan ilişkisi olduğunu ifade etti.
"Şahitlik" kavramının, varlık aleminin bütün unsurlarına yönelik tanıklığı ifade ettiğini belirten Üzer, şahitlik kavramının sadece dar kapsamda tanıklık etmek olmadığını, insanoğlunun bütün yaratılmış olandan sorumlu olduğunu ve bütün yükü insanın yüklendiği bir anlamı ifade ettiğini belirtti.
Konuşmasına Maide Suresinin 8. Ayetine dikkat çekerek devam eden Üzer, ayetin bir kavme, bir topluluğa, bir partiye, hizbe olan öfkenin, kinin adaletsiz davranılmasını meşrulaştıramayacağını ifade etti. Aynı zamanda tersinden "aşkın gözü kördür"gibi bir bakışla sevdiklerimiz ve muhabbet duyduklarımıza olan tutumumuzun da hakikat çerçevesinde olması gerektiğini, adil kimliğimizi her iki durum karşısında da korumamız gerektiğini ifade etti.
Adil şahit olabilmenin Hakikati görmekten geçtiğini, doğru bilinçlenmenin ve kimlik oluşturmanın elzem olduğunu belirten Üzer, kimlik ile her an hemhal olmamız gerektiğini, her daim iman tazelemenin bir yöntemini bulmamız gerektiğini ifade etti. Modern dünyanın kuşatılmışlığı içerisinde Müslüman bilincini ve kimliğini her daim diri tutmanın şahitlik mevzusu ile direk bağlantılı olduğunu da ekledi.
Modern bir dünyanın insanı, yaradılış gayesinden nasıl saptırabileceğini, hangi enstrümanlara sahip olduğunu, siyasal, sosyal, kültürel, ekonomik, sportif vb. gibi hayatın bütün ünitelerinde onu nasıl kuşatabileceğini açıklayan konuşmacı; Müslümanların bu durumu iyi analiz edip üzerine derinlikli bir fıkıh üretmek yerine modern dünyanın rüzgarına kapıldığını, yeterince tefekkür edemediğini dile getirdi:
"İnsanlık tarihi; hiçbir evresinde, insan hayatını modernite kadar yönlendiren, dominant bir şekilde doğumundan ölümüne kadar kontrolü altında tutan bir hegemonya üreten devlet ile karşılaşmadı."
Batı'nın tarihinde yaşanan rönesans, reform ve aydınlanma süreçlerinin sonucunda ilahi ve metafiziksel olan her inancın insan hayatından kovulduğunu ifade eden konuşmacı; ilahi olanın yerine bilimsel düşünceye ve pozitivizme dayanan bir yaşam tarzının getirilmiş olduğunu, bunun beraberinde ki modernleşme sürecinde oluşturulan paradigmaların da toplumlara dayatıldığını dile getirdi.
Program yapılan katkılarla sona erdi.